5 Ekim 2019 Cumartesi

&



Hem nebatatın ambarı hem aşkın. Bir bereket ki her çeşit meyve sebzeye duran. Ama yine de insanı az yiyen az içen. Kanaatı kendisine kanat olarak takan. Allah bizi öyle bir kabın içine koymuş ki, insanı ey diye seslenmeye muhtaç ediyor.

Şairlerimiz ey sahibidir. Ey! en çok bizim şiirimizde geçer. Ey, bir iman işaretidir. Şükür sesidir. Allah’ın kudretini ses üzerinden istemedir. Ölüme bile ey’imiz vardır. Bu toprakların milletime sunduğu bu zengin iaşeye rağmen, ölümün en çok sevildiği ona methiyelerin düzüldüğü üç kıtaya yayılmış bir belde olmaktan kendini alamıyor, Türkiye. Mevlânâ Konya’da ölüme düğün gecesidir, demiş. Yunus, Sakarya’da  ölümü âşıkların toyu olarak görmüş. Sezai Karakoç, İstanbul’da, Allah’ım uzatma dünya sürgünümü, demiş. Bu, intihar ve ölüm sevdası değil, Allah’a kavuşma isteğidir. Batı topraklarında bu terkip neredeyse yok. Onların ölüm dedikleri, ölmeye yakın Pekin ördekleri gibi kaynar suya girdikleri.

Ölürken hem ‘Her nefis ölümü tadacaktır’ hükmünü icra ederiz hem de sevgiliye kavuşmanın coşkusuyla teyelleniriz, neşe üzere  kıvıl kıvıl tasvirleniriz.

Güzel hatırlarız bu toprakta ölüleri. Onlar, son nefeste, Allah doldurmuş deyip ölümün tüfeğiyle korkmadan oynayabilenleri,  ulu yol üzere gökte gidenleri. Onlar da bildiler ki ölüm olayında kabir yerleri, uzuvların usulca bırakıldığı toprağın  güzel heybeleri.


Y. Türk