Ey Tapduk, ey kök erenimiz, senin Yunus’un, bizim Yunus’umuz. Aşıkların içinde ısındığı abamız. Çınar da Yeprem de hakka kabuktur, diyenimiz.
Yunus ki topraklarımıza
insandan lambamız.
Solmak, renklerin
göçü. Faniliğin de gücü. Ölümü biriktirir. Renklere, toprağındaki çadırı
söktürür. Her çadır sökende bir kıyamet duygusu belirir.
Ama bu durum Yunus’ta
sakin durur. Yer kalmadıysa gök var, denir.
Ey Tapduk, Yunus’un
Yunus'umuz. Ölmeyi öğrendiğimiz.
Asırlar önce bu ulu
kişi, yaşlı bir hasta idi. Hasta yatağında bellemeye devam ediyordu Allah’ı ve
seni. Melekler dolduruyordu baktığı yeri.
Yunus, erendir derilir, Muhammed’e
varılır, Hakk'a ulaşılır.
Yunus’umuz yağmur sonrası, yapraklar gibi toprağımıza şıpır şıpır damlayanımız. Durmadan aşka ‘göğse geri dön’
diyenimiz.
Kaç aşıkta böyle yanık bağır var,
söyleyiniz.
Yeprem Türk