12 Mart 2017 Pazar

KİBİR VE TEVAZU



Günümüzün cemaat liderleri veya butik alimleri aşırı ve gereksiz şekilde meşrep kavgası vermekteler.
Bu tür kavgaların devlete ve millete kazandırdığı tek şey: Bezginlik, yıkım ve dağılmak olmuştur.
Osmanlının son zamanlarında merkezi kamuda Fakılar ile Sofuların itikat kavgaları vardı. Millet, senelerce bu iki kesimi tiyatro gibi izledi. Başka işlere kafa yormayı unuttu. Dış dünyada meydana gelen gelişmeler, bu çekişmelerin gölgesinde yitti. Ticaret bitti. Sanat  buharlaştı. Siyasa çöktü. Osmanlı toprak ve saygınlık yitirmeye başladı.
İstanbul fethedilirken, Bizanstaki kiliselerin yine buna benzer  boş tartışmalar yaptığı bilinir.
Hakeza Moğollar İslam dünyasını yerle bir etmeye yeltenirken medeniyet ve bilginin beşiği olmuş Bağdat’taki Beytü’l Hikme adlı irfan ve bilim evinde alimlerin, incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalara yöneldikleri yazılır. Yani alimlerin ve alim kılıklı insanların bu tür hareketlere tevessül etmeleri, ülkelerini ve birikimlerini kaybetmekle sonuçlanmıştır.
Kur’an’da ilim edinenler ve kibre kapılanlar şeklinde adlandırılıyor, bu tür bilginler.
Bir rivayete göre Yunus’a Mevlana’nın Mesnevi’sini sormuşlar. O da Mesnevi için çok uzun ‘Ete kemiğe büründüm/ Yunus diye göründüm’ dense yeterdi, demiş. Ama aynı Mevlana’nın nazarının da kendisine makam atlattığını, gönlünün ışıklarının yanmasına vesile olduğunu söylemeyi ihmal etmemiştir. Mevlana’nın da Yunus için ‘hangi makama erdiysem, o Türkmen kocasını benden önce varmış gördüm’ demesi karşılıklı tevazu ve anlayışın diğer ucudur.


Yeprem Türk