Kahramanın düsturlarına
yatırım yapan edebiyat, Türkiye ve çevresinin fikir olarak dışa doğru bir
kabarmaya gidişinin göstergesidir. Modernlikte İslam toplumlarına doğru
gerçekleşen zihinsel, kültürel ve askeri kuşatmalar Müslümanlara bir sömürge
dönemi yaşattıktan sonra Doğu'da ortak unsurlarla hareket etme ihtiyacı doğdu.
Bu ise bazı bölgelerde ortak düşünce etrafında bir millet olmanın önemini
artırdı. Merkezdeki Avrupa'nın ve Amerika'nın
önemini ortak duygular aldı. Mesela İran ve Türkiye şii ve sünni bloklara rağmen İslam medeniyetleri
başlığı altında medeni ilişkileri tercih etmek durumunda kaldı. Bu iki blok birbirlerini yok etmek yerine Avrupa ve Amerika uygarlıkları gibi
İslam'ın iki ayrı medeniyetleri
olarak yollarına devam etmeliler. Bunu da sanıyorum bir güç dengesine duydukları
arzu ve samimiyetle başarabilirler. Aslında iki İslam medeniyeti de sadece
yoğurt yiyişlerinde farklılık arz eder. Öte yandan birbirleri için de birer
imkan olarak durmaktadırlar. Diğer yandan, bir zamanlar, Afrika Müslümanıyla
Bosna Müslümanını aynı mekan ve zamanda buluşturan Osmanlı tipi siyaset, Türkiye'nin damarlarında
dolaşım imkanı bulmuştur. Açıkça söylemek gerekirse İran bundan ürkmemelidir. Bu, İran ve Türkiye
arasında vasat bir dengenin sağlanmasından başka hedef gütmez. İran kendine has ve ilginç bir İslam
medeniyeti ülkesi olarak, bunu
anladığı ve yayılmacılığı tetiklemediği sürece Türkiye için bir olanaklar kapısıdır.
Sünni olan şiiliği; şii olan sünniliği ortadan kaldırmaya yeltenmemeli. İslam'ın birden fazla medeniyet görüşüyle yaşamasının
İslam'a bir zararı olacağı kanısında değilim. Tarihe biraz da doğal bir değişim alanı olan bu süreği sunmak gerekir. Ama bunlara rağmen Kahraman eksenli siyaset Doğu ve
Batı İslam toplumlarının bir arada bulundukları, alış veriş yaptıkları daha medeni
daha ortak bir mekandır. Türkiye'nin
asıl siyasi ruhu da zaten böyle bir
şeydir.
Y.TÜRK