31 Aralık 2015 Perşembe

GEREKSİZ YAZILAR ÜSTÜNE

1. Sosyalizm ile Kapitalizm Türkiye'ye neredeyse aynı tarihlerde girmiştir. Daha doğrusu İslam alemi ikisiyle de aynı anda karşılaşmıştır. Yani Sosyalizm, Sosyalist İslam'a dönüşme çabası gösterirken, Kapitalizm de aynı ölçüde abdestli kapitalizm denen kılıfa sokulmuştur. Abdestli kapitalizm deyimi halkın ürettiği bir kavram olmadığı gibi Marks İslam'ı da öyle değildir. Bu iki söylem de bir avuç Sosyalist İslamcı ile Kapitalist İslamcının birbirlerini aşağılamak için birbirlerine haykırdıkları uyduruk laflardır. Doğrusu ikisi de yurdumuzu ring belleyip kapışmak için dışardan gelmiş yabani üretimlerdir.  Kapitalizm ve Sosyalizm, İslami birer cephe kazanmak amacıyla birbirleriyle dövüşürlerken bunların ikisiyle de  kavga yapmak zorunda kalanlar da yerlilerdir. Bu iki mevzi arasında yerlilerse bugün Necip Fazıl, Nuri Pakdil, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören gibilerden başkaları değil. Sosyalist İslam dedikleri hurafenin bugün yoluna devam etmesi için düşmana ihtiyaç var. Bu yerli yazar ve şairlerin hiç öyle olmadıkları halde, mesela Nuri Pakdil'in üzerine kayıtlı herhangi bir mal varlığı bile gözükmezken, onun kapitalist cepheden gösterilmesi bilerek yapılan bir şeydir. Bunu akıl mantık almıyor. Sanırım Sosyalist İslam'ın ancak Kapitalist İslam gibi bir ucubeyle var olabilmesi, bu ekolün savunucularını havadan sudan da olsa düşman aramaya itiyor. Onları rahatsız eden şey Nuri Pakdil'in 'adalet, hak, eşitlik' gibi kavramları Sosyalizmin elinden alıp gerçek sahibi olan İslam'a iade etmeye çalışmasıdır. Ne mutlu...diyene' formundaki derviş deyişi de buna dahildir. Mevlana der ki Mesnevi'sinde ' Aşağılık kişi, dervişlerin sözlerini bir selim kalpli kişiyi afsunlamak için çalar'. Gerisini de ben getireyim: Nuri Pakdil gibi bir üstat gelir o sözü geri sahibinin eline verir.
2. Yusuf Kaplan'a gelirsek. Ona göre Necip Fazıl ödüllerinde Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören'in Ak Parti'yle birlik gözükmesi affedilir şey değil. Güya sanat ve düşünce dünyamızdan geriye iki adam: İsmet Özel ve Sezai Karakoç kalmıştır. Yusuf Kaplan heyecanlı bir adamdır. Ani çıkışlar yapıyor ve bu durum, panik atak halinde yayılıyor metinlerine.  Ve Maraşlı üstatların hakkını yiyor. Onları bir çırpıda düşünce dünyamızdan atmaya çalışıyor.  Yusuf Kaplan şunu da desin bari. Milli ve yerli irade nedeniyle Ak Parti'ye yakınlığı bilinen Kahramanmaraş ilini haritan silin. Bir fark var mı arada?  Yok. Sezai Karakoç için bir şey diyemem. Ancak     ...Hüznün namusunu savunan ellerin/ Fidel Kastro'yu övüyor bana... dizelerinin şairi de İsmet Özel'dir. İsmet Özel Ak Parti'ye bulaşmadı bile diyorlar. Nasıl bulaşabilir İsmet Özel Ak Parti'ye.   İhtida etmiş bile olsa Fidel Castro diye  bir lideri yok AK Parti'nin.

YEPREM TÜRK

26 Aralık 2015 Cumartesi

KURULUŞ DERGİSİ, OCAK- ŞUBAT, 2016, sayı 13



Sayımızın ilk metni 'Bir Kişilik Milleti Klasiği Olarak, Necip Fazıl'ın Çile'si üzerinedir.
Önemli Türk şairi Osman Serhat Erkekli'den bir şiir ve  Yeprem Türk'ün iki şiiri var bu sayımızda.
Kahramanın Düsturları metinlerimiz, çeşitli konulardaki yazılarımız ve değinilerimiz sürüyor.



20 Aralık 2015 Pazar

Bu İşte O, Olmaz


Kuruluş dergisi bende şöyle başlar. Aklımdaki, derginin  ilk günlerinden kalma Taksimli bir manzara. Kuruluş dergisinin ilk sayısı için bir şeyler konuşacaktık. Beş altı kişi buluşacaktık. Sadece bir arkadaş geldi bulunduğum kafeye. Dedi  ‘Abi bu iş olmayacak.’ Arkadaşlar biz Kuruluş’ta yokuz diyorlar. Sanırım araya bizim abi dediğimiz adamlar girmiş, bu işi sabote etmişlerdi. Olsun, dedim. Kalktım. Görüyorsun işte Allah’ım, dediğimi hatırlarım  içimden tünele girerken.

O günden bugüne aradan iki buçuk sene geçti. Kuruluş için bir  şeyler  de söylendi.

Diriliş ve ardından Kuruluş gibi bir halka yapanlar oldu. Öyledir de.

Kader ağlarını  böyle sessizce zaten hep örer.

Dergilerimiz çıkarken niye yeni bir dergiye ihtiyaç duyar ki gençler şeklinde söylenenler de olmuştu bize o aralar.

-Doğrusu bunları diyenlerin samimiyetlerine güvenmiyordum.

-İkincisi; yeni şeyler yeni adreslerde yani acar dergilerde söylenir.

-Kırk yıl çıkan bir dergi çıktığı gibi kapanmayı da bilmeli. Büyük Doğu, Diriliş, Mavera, Edebiyat gibi.  Bunu yapamıyorsa yeni gelen fikir, anlayış ne yapsın. Kendini iptal mi etsin.

-Dergicilikte Karunluk olmaz.  Biz niye çıkıyormuşuz?  Ya kırk yıldır çıkan siz niye kapanmıyorsunuz?  

Yeprem Türk

Ö. S. P.


   Önümüzdeki Sayılardan Pasajlar:
 
  -Türkçecilik yapınca Türkçe nasıl da azaldı.

 -Aslı şu ki; Türkçe’ye Muhammed’ (sav) in Mehmed’i  olarak konuşma imkanı dışında hayat bahşedici bir şey yoktur. Bu kişilikle oluşan dil ekolünün dilimize verdiği harmandır.

  -İkinci Yeni şiiri aslında bir Büyük Doğu haritası şiiri gibi durur. II. Yeni bilirsiniz o zaman ki devletten daha büyük bir şiirdir. Belki de çağı itibariyle yeryüzündeki  tek büyük şiir hareketi olur. Aslında çekirdekten çınara; heceden İkinci Yeni’ye; Anadolu Türkiye’sinden Büyük Türkiye’ye (Büyük Doğu’ya);  Cumhuriyet milletinden Devlet milletine yani kişilikle millet olmaya doğru ilk adımın atıldığı yerdir Çile. Bu yüzden yanıltıcı tarafıyla hem bireysel hem alabildiğine cemiyetçidir.

Kuruluş Dergisi

DEVLET YOLLARI



Endülüs, pathos; Selçuklu, ilk ethos devlettir. Ethos, daha akılcı ve metafizikçi demektir. Pathos duygucu ve imgecidir. Bir Yunus bir Yesevi, Mevlana devletidir, Selçuklu. Endülüs, daha bir İbn-i Arabicidir. Aristocudur. Biri daha çok halkçı diğeri daha çok okulcudur, ekolcüdür. Biri felsefeye, sanata yatırım yapar; halkı bu pancereden değerlendirir. Diğeri halka bakar, buna uygun bir medrese ve düşünme geleneğinin temellerini atar.

Osmanlı ise ethos devlet- medeniyet aklının bir devamı olarak ikisini birleştirir. Ama imgeciliğin yerine metafiziği koyar. Bunu halktan, vasattan kopmamak adına yapar. Endülüs medeniyet aklının yerli halka zarar veren o humanist ve dağınık tarafını kırpar.  Mistik değil, tasavvufi geleneği inşa eder. Özgünlüğü tercih eder. Yerine adaleti ve fütuhatı koyar. Pathos gevşemişliğe karşı ethosun daha düsturlu, toplu, kemikli halini merkeze çeker. Bu şekilde Batı aklını zorlayan sağlam bir siyasaya kavuşur. Ethos temelde, iki dünyayı birleştirir. Halkçılık ve bir felsefe halini alan fütuhat bir yerde devlet ve medeniyetin fıtratı haline gelir.

Yeprem Türk

19 Aralık 2015 Cumartesi

Kelam Talimi






 Usulde hatalar olsa da esasta, milletin havsalasında manzara kaybedilmezse yerlilik, kendilik bir yerde  meyve  verir. Umuda küsmemek bunu sağlar.  Sezai Karakoç elli yıldır medeniyet diyor örneğin. Rasim Özdenören o kadar yıl kültür söyler. Ancak  ne kültürün ne medeniyetin gerçekleştiği var. Ve yirmi yıl öncesine kadar edebiyatımıza bu kavramlardan neredeyse gına gelir. Kültür ve medeniyet önemsiz, cisimsiz  addedilir. İsmet Özel, bunlara reddiye olarak barbar olduğunu bile ilan etti. Oysa  üstüne 'Asla Amerikalı Olmayacağım' yazılı tişörtünü giydiği zamanlarda dahi aynı Amerika, Özel'i kültür ve medeniyet üzerinden sıkıştırıyordu. Bunu anlamayan İsmet Özel'i de  doğrusu biz anlayamadık. Arada kaldı belki Özel, kendi anlamını da bu yüzden bize doğru açık şekilde gönderemedi. İsmet Özel, bir eserinin adına ‘Kalın Türk’ ismini verdiğinde  bu kalınlığın anlamı Ezra Pound’un ‘Orta yaşa gelince kalınlaşanlar ‘ dizesi ile  İbni Arabi’nin  Peygamber Efendimiz bahsinde bir ayetle gösterip  ‘Onu kalınlaştırdı… (48/29) ‘Cümlesi gereğince, zatına yakınlığı ile ona kuvvet vermiştir’(1) dediği şey arasında kalıyordu. Fakat  Allah'ın red ve vaadleriyle yaşamaya alışmış bir insan olduğu da unutulmamalıdır İsmet Özel'in. Öyle klasik hünamistlik filan beklenemez bu tür şair ve düşünürlerden. Bunu  beklemeyi isteyemeyiz de. Ama kültür ve medeniyet, hümanizm şeysinden başkaydı hani. Mesela bir millet en kısa yoldan kültüre göre medeniyetle tanımlanır. Yolunu bu kavramlarla inşa eder. Özel'in tabiatın ve insanın doğasını iyi tattığını biliriz. Erbain bunun ispatıdır. Bu iki varlığı iyi bilir Özel. Keşke bunlara kafasını öyle kuvvetli  bandırırken onların dış koruyucusu, zarı, toprakta İslam insanının kolay salınmasını sağlayacak, eşyayı terbiye edecek olan kültür ve medeniyeti de unutmasaydı. Fakat Komünizm bunu hep yapar. Şakirtlerine bu tür şeylerin aykırısına vaaz verir.  Oysa medeniyet ve kültür lafzı aslında belli bir zaman diliminde belli bir yerde çokça söyleniyorsa orada bir medeniyet gözükmüyor gibi de olsa medeniyet ve kültür kendi kelam talimini görüyordur. Gelecek olan hayatın tanımı bir şekilde yapılıyordur. Rasim Özdenören'in kültür yazıları Sezai Karakoç'un medeniyet metinleri ve bu kavramların on yıllarca binlerce kez takrarlanmaları bir medeniyetin bir kültürün kelam taliminden başka bir şey değildi. Sonrası ise pratiktir, bu aşamanın.

(1) Seceret ül Kevn
 * Bu kavram Rasim Özdenören'e aittir.

Yeprem Türk

BİRNOKTA DERGİSİ



Bir zamanlar Türk edebiyatında belli bir kitle olurdu. Onlar nereye giderse orası kalkınırdı.  Özellikle de şairler bu işin kurnazı olmuşlardı. Mesela Yediiklim dergisinde bunu yaptılar. Orada kapak olan şair ve öykücüler, bir dergide kapağa çıkmak oradan ayrılmanın zamanı şeklinde de algılanırdı, hemen başka bir taze dergiye geçiş yaparlardı. Sonra orada da dosya konusu olduklarında daha genç bir derginin şemsiyesi altına toplanılırdı.  Ama bu eylem şekli, Fayrap ve İtibar'dan sonra tıkandı. Biz şahsen böyle bir şeye asla izin veremeyiz. Göçmen kuşlar gibi oradan oraya göç eden bu topluluğu kabul edemeyiz.  Kuruluş dergisinin ilgisi, en üst düzeydeki şair ve yazarlaradır. 

Şimdi elimde Birnokta dergisi var. Kasım 2015 sayısı. Bünyamin Küçükkürtül çalışması konmuş kapağa. Araştırmalar, aforizmalar, şiirler bulunuyor dergide. Ama genelde Birnokta'da her sayıda ya bir iyi şiir olur ya da olmaz. Aslında her dergi için durum aynıdır. Denemeler, diğer dergilerden tard edilmesine rağmen Birnokta'da  hiç eksik olmuyor. Nuri Pakdil'e sırt vermesi derginin bunu getiriyor. Çünkü Nuri Pakdil deyince aklımız, egsantrik denemeler hatırlar. Ve ben ki bu denemeleri eski grek uygarlığının denemeleriyle neredeyse  bir tutarım. Bu açıdan Birnokta güzel bir deneme dergisidir. Son sayfada Bünyamin K.'nın denemesi buna bağlanabilir. Anlamışımdır ki grek dünyası nasıl denemeleriyle gelişti ve geleceğe kaldıysa Türkçeyi de sonraya taşıyacak olan şey şiirden sonra deneme türüdür.


'İtil Boyunca'  Süleyman Çelik'in  şiiri. Bir  Yahya Kemal telifi gibi duruyor. Bazen de Yahya Kemal ile aynı dönemi mi yaşıyoruz diye hissetmiyor değilim.  Türkiye'nin bu günlerdeki konumu o yıllarla farklı bir düzlemde de olsa benzeşiyor. Bu nedenle sevdim şiiri. Hem Yahya Kemal o zamanlar '‘Vatanda  düşman görmek ıztırabıyle…/ ateş ve kanla, siler, birgün, ordumuz  lekeyi. demişti. Şimdi ordumuz Musul ilimizde. Aynı duyguyu bir başka versiyonuyla söylesem uyar sanırım. İtil Boyunca, böyle tatta bir şiir.

Salih Can

18 Aralık 2015 Cuma

OSMAN SERHAT ERKEKLİ ŞİİRİ


TEBLİĞ


Düşman içeriden körüklenir
Kamplaşmanın alevidir ülkelere zarar veren
Mesela bütün yangınlar
Sevinir buna yabancılar en çok
Karıştırdıkları kovan emdikleri parmak
Şeytanın şiirini anlayamaz insan
Sonra büyük ailelerin çözülüşü
Yalnız bırakılan nine dede
Sabah ilk iş bütün perdelerini açan yalnız komşu
Darulacezede durmadan oğlunu ünleyen ihtiyar
Tarih yanlış bir kadın kolumuzda
Bugün yanlış bir sevgili
İnananlar inanmayanlar bilsin ki
Perdesi lambası yok mezarın
Sınav olsa da olmasa da zehir değil bu dünya
Gücüne gidiyor Tanrının
Layıkınca geçmiyor dakikalar; layıkınca değil hayat



Bu şiiri, Şubat 2013 tarihli Dil ve Edebiyat dergisinde okudum. Tebliğ, son yılların en akıcı hem de içeriği en dolgun şiirlerinden bir tanesidir. Ülke gerçeğini yalın ve zorlamasız bir şekilde içinde barındıran önemli bir şiirdir. Osman Serhat'ın da etkili, zirve şiiri sayılır aynı zamanda. Yapı ve içerik birlikte doğmuştur. Hani İsmet Özel'in şiir söylüyorum bir şey demiyor, bir şey diyorum ama bu kez de şiir olmuyor şeklinde belirttiği çıkmazı aşan ender örneklerden bir tanesidir. Tebliğ şiirini hem Ahmet Haşim'in bir şiirini okur gibi de okuyabilirsiniz, biçim olarak en az o kadar sağlam bir kabuğa yaslanır, diğer yandan toplumcu şiir şeklinde de değerlendirebilirsiniz. Her iki açlığı da doyuruyor. Ancak, Haşim’in şiirinde, nasıl sembolistlerin etkisi belirginleşiyorsa, hatta sizi, şiirimizin devamı ve geleceği konusunda endişeye düşürüyorsa; Tebliğ'deki Ezra Pound etkisi de aynı endişeyi oluşturuyor. Zaten Cumhuriyet şiiri Batı'ya doğru yol alan bir şiirdir. Bu nedenle, aynı etki işlediği yerel konulardan ötürü şimdilik sineye çekilebilir. Aslında bir şey de dikkatimi çekmedi değil burada. Cumhuriyet'in ilk şairlerini hep başka cumhuriyetlerdeki öncüler etkilerken bu tesir onlarda pastorallık şeklinde gelişir. Mesela Fransız şiirinin bizdeki görüntüsü böyledir. Haşim'in şiirindeki pastorallık, Fransızların pastorallığıyla aynıdır. Oysa Ezra Pound'un şiiri bir devlet şiiridir, bu sayede şiirinin üzerindeki pastoral tozları atarak biçim ve deyiş olarak büyük bir şiire dönüşüyor. Ezra Pound'un bizi çok etkilemesinin derininde de aynı güç yatmaktadır. Tebliğ şiiri bize Pound şiirini, Pound şiiri ise Osmanlı şiirini hatırlatıyor. Ve onların karizmaları, büyüklükleri esintiye dayansa bile devlet kökenli bir zihinden fışkıran şiirler olmasından kaynaklanıyor.

YEPREM TÜRK

13 Aralık 2015 Pazar

DEVAM



Medeniyet söylemi inşalarından yıllardır bir sonuç bir emarenin çıkmadığını vehmedenler var. Özellikle bazı edebi mahfillerin bu hususu dışladıkları görülür. Belki de yazın olarak  ilk defa bu kadar keskin bir medeniyet ve kültür zırarı yaşıyoruz.  Medeniyet diyoruz ama bir şey olduğu yok, diyenler çoğunlukta. Bu yolu  bir oyalanma addedecekler var. Oysa biz Osmanlı’dan sonra ekonomi, siyaset, fikir, dünya görüşü hadiselerinde Muhtariyete düşmüş bir milletiz. Yani tarihe tekrar sıfırdan başladık. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı'yla Muhtariyetten cumhuriyete geçtik. Burada bile medeniyet dediğimiz şeyin kaldıracıyla İslam toplumlarının geleceği için mücadele verilmiştir. İslam’ın atisini dert ediyorsak ve bu üstümüzde bir fıtrat halini almışsa biz medeniyetler milletiyizdir. Bu açıdan medeniyeti reddetmek bizde, kanın şorlaması kabulündendir. Can alır. İstanbul’un fethini bilirsiniz kaçıncı denemeden sonra gerçek olabilmiştir. Ama fetih rüyası, tüm zorluklara ve başarısızlıklara rağmen bırakılmamıştır. Sonunda fetih gerçekleşmiştir. Her medeniyet rüyası, İstanbul’un fetih denemesi sayında zorluklar ve boğuşmalar demektir. Bunu göze almak gerekir. Bu mücadeleden vazgeçmek, kuruluşa değil tahribata intisap etmek anlamındadır.

Dünün cumhuriyetçi edebiyatında  olduğu gibi bugünün edebiyatçıları da medeniyet ve kültür karşıtlığından besleniyorlar. Oysa çağımızda medeniyeti ve kültürü karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. Bunlar iç içe şeylerdir, birbirini besler. Bazılarının kültür bazılarının da medeniyet düşmanlığı yapması onların üzerinde çalıştığı konularının olmamasından gelir.  Dün Sezai Karakoç medeniyet derken Rasim Özdenören kültür derdi.  Aynı şeyi bugün yapmak geriliktir. Bu meseleler artık bu şema üzerinden değil, başka bir zihni  temelde ele alınmalıdır.




Yeprem Türk

10 Aralık 2015 Perşembe

ÜLKEM


Amerikaya emmi Rusyaya amca demedin
Allahın bir kurumu oldun
Başında arşın kavakları  
                         hışır hışırsın
Denir ki Allah sevdi mi bir kere
Verir  mührü eline
Önce cesaret içerde
                sonra ayak olur yürür dışarda


Yani korkma ne kadar sallasalar da seni
Bu, ahrete dek indirmeye yarar temellerini


Y.Türk

6 Aralık 2015 Pazar

BAZEN RAHMET ÇAPRAZ YAĞAR


Biz okur yazarlar nerelerden kimlerden besleniriz, Allah bilir. Doğu’dan, Batı’dan; Kuzey’den, Güney’den. Kalbinde güneş kadar sıcaklıkla yananlardan, belki kalbi soğumuş en az bir taş kadar sertleşmişlerden. İlahinamalerden, putlardan. Aşağıdan, yukardan. Altından, tenekeden. Bir şey diyemem. O’nun takdiridir.  İstediği yerden besletir, şairini. Sesletir.Yani rahmeti bazen çapraz da yağdırır. Ben Müslüman halkın hademesiyim, bunu demesini son aşamada bilmeli şair. Ağır yüklerde ise milletinin yük taşıyıcısı olduğunu. Sesi lazımsa bübül. Ama şunu derinliğiyle dilemeli. Allah, ölüm öncesinde iyilik, güzellikler ve ölüm sırasında:
-      Zerafetle
-      Doğrulukla
-     Bir cesedi olmadan (buna kuşlar, serçeler, karıncalar  dahil, malum modern insanın cesetleri çoktur)
-      Adaletle, hayırla

Kelime-i şehadet öttürsün pardon söyletsin yeter. 

Adem Kalan

4 Aralık 2015 Cuma

AKATALPA





Yeprem Türk edebi ve siyasi olarak büyük fikirleri olan bir kişi. Diriliş’ten sonra Kuruluş’u seçmesi başlık olarak dergisine açıklıyor bu olguyu. Gurur duydum milli duruşu dolayısıyla. Yerlere ve Göklere Dair’i emin ellere emanet ediyorum.  (Akatalpa, Aralık 2015, sayı 192, Osman Serhat ERKEKLİ )

Osman Serhat ERKEKLİ, Kuruluş için böyle yazmış,  emanete ehil görmüş Kuruluş’u. Kuruluş’u gönendirmiş.  Derginin yayın yönetmeni Ramis Dara da  yayımlamış. Sağolsun. Sağolsunlar. 


Salih Can

23 Kasım 2015 Pazartesi

elbet

                Bir milletin yüzünün kirlenmesiyle 
                             tarihini geriletmesi aynı anda olur derim.

elbet

Bir çevre falan istemem
Çevre dediğin ne?
‘Şair mülküne el koyup
Onu istediği fiyata
Satar bir dükkan’

Yani bürokrasi.

Aslında milletle arama
Kimse girmesin
Yalnızlık bana yalnızlık
Değil bu yüzden

Ancak bir kardeşiniz olarak
Okuyun, değerlendirin beni.

Ben çevre şan değil
Bosnalı Kıbrıslı Kudüslü
Bir millet arzularım.

Balkanlar’dan Mekke’ye
İslam’ın alın teri:
Tek millet.

Bu husus için
Söğüt’ten geçen üstat  melek
Ankara’ya da gelmiştir elbet

Yeprem Türk

22 Kasım 2015 Pazar

NOT

       NOT :


1.  Mühür’de ürün yayımlamaya devam eden arkadaşlarla görüşmem demiştim.  Bu ay şair arkadaşım Erkan Kara'nın yazısı varmış Mühür’de.  Emeklerini, hakkını helal et kardeş. Bir  daha görüşmeyelim.


2.  Bugün sol edebiyat , halkı neredeyse bırakmış gözüküyor. Halkla bir ilişki kuramıyor. Marjinal gruplara hitap edebiliyor ancak. Belki de halkla bağlarını kopardı ya da halk kendisini sağ edebiyata teslim etti.  Bundan öyle. Şimdilerde tasavvuf, vahdet numaralarıyla ayakta duruyor Mühür gibi dergiler.  Aslında antropomorfik, Yunan vahdet felsefesiyle ayakta duruyorlar. Bunlar, Anadolu İrfanı denen  şey olmuyorlar. İlkesiz, şeriatsız filan. İslamsız tasavvuf yok oysa. Kiri görünmez eden veya ona uydurulan kılıflardır oysa bu dergilerdeki olay. Gerçi bu işin sağı veya solu yok artık.

Yeprem Türk

21 Kasım 2015 Cumartesi

SE




Her insana bir ceset düşer
ufff çağımızda.
Kuş karınca dahil
ölüsüz varmak diler Yeprem bekaya

Vicdana konmak için
hiç bu kadar koşmamıştı lekeler
fır fırr, bunu sağlayanı
Murada götürmesin eşekler

Hep dedim yine derim
O saflık  gelse
Evimize
Aue aue

Din emekleriyle büyüse