21 Şubat 2019 Perşembe

KURULUŞ, MART - NİSAN 2019, YIL 6, SAYI 32



        Kuruluş'un eski sayılarını bizden isteyen birçok okuyucu oldu. Ancak dergiyi sınırlı sayıda basıp sınırlı yerlere dağıttığımız için okurlarımızın bu isteklerini karşılayamadık.

    Bu sayımızda şiirler,  şehirler, erenler var. Ayrıca ikinci bölümde, 2018 yılı içinde yayımlanan dergilerden seçilmiş şiirler ve bu şiirler üzerine yapılmış yorumlar bulunmaktadır.

  Kuruluş, adet olarak en çok, ÜSKÜDAR / İSKELE BÜFE'ye bırakılmaktadır. 
                         

  Hayırlı okumalar dileriz. 

Kuruluş dergisi

19 Şubat 2019 Salı

KALP SANATI



Senden bana doğru bir duygulu resim gelişse
Altını arifler, ortasını erenler, üstünü sanat çizse
Bütün resimlere önde reis olsa
Kalp gibi
Üç günlük dünyanın üç günü de burada geçse
Karalar ayağa kalksa
Göstermek isteyen bir çiçek işte Allah’a en güzel yerlerini, gelip kenarına ilişse
Bakmaz bir gönülle Tanrı’dan sonrasına
Baksa ne yazar. Tanrı’nın ardı Tanrı’dır. 
Göz onu görünce silah kuşanır dağa çıkar
Eli gürül gürül ırmakça tutar
 Yaradan tebessüm ve özeleştiri buyurmuştur
Herkes kalbini resimdeki karaya yığsa, güzel olur aslında bakıp uzun uzun bunun üzerine konuşulsa
Ekmek de tabiat da çöpte
Ey can, sen bir de kalpteki israfı düşün öyleyse
Yiyecek değişir bizim insan da değişir
Ve lhamda, fanilikte geri dönüşüm iyi şey değildir

Umumdur: Bazı eserler başlamak ve bitmek için Tanrı’ya bakar
Yola gönüller üzere olmaya çıkar
Say ki Allah’ın elçisidir o, kağıda iner



 Y.Türk

16 Şubat 2019 Cumartesi

HACI BAYRAM VELİ


Şehir ilmimizin asaları: yaşam sanatımızın erenleri.

Bir devletin gençlik günleri, erenleri gibi şen yaşar olup bitenleri. Vardır çünkü, devlet gibi bir nimete biçim vermeleri.

İstenir ki kurumlarda da açık olsun göğüs üstündeki kapılar, karaya saplanıp kalmasın kalpler.

Olmasın ekonomide köleler ve zincirler; güvenlik için sopalar.

Bir de bildiğim bir şey vardır ki benim: Ahlak, belirlemezse kuralları; güç, hep yetmek için belirir. Dünyayı, meşrebine göre horca kullanır. Kalbi, haksızlığa uğratır ve dağa kaldırır.

Büyük çağlar, benliğin eğitimiyle gelir. Erenlerle bilgi içeri döner, diğer ayağıyla dışarda gezer. Böylece bilgilerin de öz suyu üstünde kalır.

Ey can kişi, sokmaz eren rüyasına gözünden başkasını. Önce düşte tek gördüm, Ankara’yı;  sonra Ankara’da herkesle, der gibisin.

Elbette bazı eserler başlamak ve bitmek için göğüsteki aşka bakar. Şehirler de bu ulu nazarla çalışır.

Selçuklu Ankara’sı, Osmanlı Ankara’sı. Şimdi sen Türkiye Ankara’sı. Haydi, yine çıkar, içinden ulu ahengin kalıbını, öz mayasını.

Ticarette, sanatta, siyasette yeryüzünü sadelik döşesin. İçinde büyük olsun, Tanrı merhametinin ve adaletinin payı.

Aynı anda diriltelim büyük ayrılmaları ve buluşmaları.

Güle güle antik Yunan muallimlerinin zamanı, merhaba  büyük üstatlar ve erenler çağı.


Yeprem Türk


14 Şubat 2019 Perşembe

AZİZ MAHMUD HÜDAİ


Gök berraklığa temizliğe çağrıdır.
Aşkın giriş kapısıdır. Gök, göğse; göğüs, göke yansımalıdır.
Yeryüzünün sütü gökten, ruhun sütü göğüsten sağılır.
İnsanda gök bazen azalır, bazen çoğalır.
Bu biraz da  yeryüzünün düzenine bağlıdır.

Kötülük, yaşama ilişmese, dünya yatkındır aslında, gönlü güldürmeye. Dilerim ki Allah meyve dolu dal versin her iyinin eline.

Selam olsun, göğü göğse; iyiliği, güzelliği parmak uçlarına çağıran eren Mahmud Hüdai’ye.

Selam olsun, aşk olmayınca nesin sen, ey zaman ve mekan? Ya bir senesin işin gücün ayları  günleri leblebi tadında atıştırmak; ya tabiatsın, mesleğin: bitkilerin eline solacak yaprak tutuşturmak. Deyip fanilikteki o büyük nakaratı söyleyene.

Ey eren, şimdi Üsküdar’da, akşamın derdi: can-ı gönülden başlamak. Aşkınsa hesabı meclislere düşüp sabahlamak.

Burası kâinatın güzel bir yeridir, gündüz ve gece. Selam olsun, üç günlük dünyanın üç gününe de.

Günler geçip gitmekteler / Kuşlar gibi uçmaktalar. Muhayyilemde ki Üsküdar, sarıp sarmalayıp bu iki mısraını mendile, verir gelenin geçenin eline.

GEYİKLİ BABA



Geyikli Baba demek, Bursa’nın etrafını kalbin buharı gibi gezmek.

Yerküre, arkasını yazgıya vermiştir. Eskimeden dönmüştür. Ama Bursa adlı şehrini de erenlerin gönül bahçesinden dermiştir.

Geyik onda bir gönül avı. Tanrı’nın ak tayı. Tanrı’nın, erendeki samimiyete verdiği büyük payı.
Kullanılmamış kalbi açık edermiş, pası.

Erenler, kalbin dibine sarkıtılan ipler. Git git, başlar ki, dönerler. Bazı şeyler söylerler ki, bu, imlâ ile bile düzelmezler. Ey her daim aşka uygun havada olanlar! Bu durumlar,  kalpte bir Tanrı işi olarak duralar.

Bursa; dağ taş Ahmet, Mehmet, çiçek, tepe, dere…dolu.  Aşk diyelim de hesini demiş olalım.

Ey Bursa! Senin yüzün Geyikli Baba’nın kalbinden gelerek olmuştur.

Desek de,  şimdi duygunun ve aşkın ciğeri delik. Kar yağdırır, karmatik. Çiçek açtırır, baharmatik. Öldürür, ecelmatik. Olmasın inancının ve kalbinin üzerinde böylesi makineden metafizik.

Etsin Allah sendeki ömrü, dağlarının tertemiz geçen yedi berrak günü.

Ey eren, Bursa’dan sana olsun, papatya, menekşe ve ak pürçek; dağlarımıza Allah’ın elçisi gibi inen üç çiçek.


Yeprem Türk



AKŞEMSEDDİN




Sağlığa ve fethe sızmaya çalışan mikropları  gören eren.


Veliler ve erenler; saadetli devletin sevdiği kelimeler.

Birbirine benzerler, güzel devletler ve erenler. Kalbi, çağı ve şehri fetihte el eleler.

Yılmasınlar, yıkılmasınlar,  devlet ve erenler. Ne mutlu size, dağların kuramı, görklü durmaktır, diyenler.

Dünya, dönüşünü kimseye vermez. Ve âşıklar, elde etmez. Biriktirmez.

Kalbi ziyaret, Tanrı’yı ziyarettir.

Gelin, güzel ağza güzel cümle olalım. Akşemseddin’in âşıklarından dem vuralım.

Ahretten dünyaya yemyeşil dal olanlar, diyelim.

Yaşamıştır bahçesinde deli gönüller, haklı günler, bilelim.

Kalplerinin altında salkım salkım varoluşlar. Duyguda dünya kadar çoğalırlar. Taşan yerlerini geri kanatları altına sokup saklarlar. Onlar bunu söylerlerse nasıl yaşarlar.

Erenler, dinde şelale halinde olurlar.

Nasılsınız, ilahi aşkın halkı gibi akan dereler.

Fıtrat, en güzel dümenini erenlikle tututturmuşken ama. Ne olur, melekler, dünyayı döndürseler, erende beden öldürseler. Âşıklar, ölmüyoruz, su gibi yatağımıza çekiliyoruz, derler.


Yeprem Türk


8 Şubat 2019 Cuma

HALLAC-I MANSUR



Kendisini kendisi silen silgimiz.


Aşka, silinmek için giden yazımız.

Yüzündeki gülümsemeyi aşk meyvesi sayarız.

Şimdi burada can evimin Bağdat’a doğru uzanan cam manzarası: Gökten iki kar tanesi gibi düşen, iki erenin siması. Bistamî ve Hallac’ın yüz haritası.

Hallac’ın yüreğime düşen portresi: Gülmeye giden bir dudağın menzile ermeden kesilmiş alınmış bir kıvrımı.

Hep düşünmüşümdür Hallac'ı, hem gönlü delirmiş, kabarıyor; içini, boğacak kadar su basıyor hem de gözleri kapalı üzerine doğru gelen kurtları sayıyor.

Aşıkken koşabilemez bir âşık, kolayca yakalanıvermesi bundan olsa gerek.

Aşkın kelimeleri olur hep dilinin üstünde, rahatları yerinde.

Ölümü adıyla görmemiştir. Ona, iyiliğe gider gibi gitmiştir.

Bu samimiyet, onu yükseltmiştir. Dünyadan da  ağaca çıkar gibi çıkmıştır. Vahdetin bağrını kendisine mezar etmiştir.

Ey engin kara parçalarının ereni! Ne zaman seni düşünsem yüreğimin üstünde her daim tül gibi yazılması gereken bir şey dürter beni.

Kalemime doğru yürüsün kalbimin dilekleri: Aşkta beli bükülenleri doğrultacaklar, çiçekler gibi.



Yeprem Türk