26 Haziran 2018 Salı

KURULUŞ DERGİSİ TEMMUZ AĞUSTOS 2018 SAYI 28







                         
                        kuruluşdergisi

2 Haziran 2018 Cumartesi

&



İbrahim Tenekeci’nin kitabından öğreniyorum. Teoman Duralı, şikayet babından, ‘Hayatında bir fidanın olgunlaşmasını izlememiş, bir kuzunun doğumuna şahit olmamış çocuklara Allah’ı anlatmaya çalışıyoruz’ demiş.

Yine İbrahim Tenekeci, ‘Toprakla münasebetimiz azaldıkça, insan olmanın inceliklerinden de uzaklaşıyoruz’ der.

Ve tabiatsız kalmış bir kentin Kur’an kurslarında verilen eğitimle, doğayla iç içe olan bir yerdeki Kur’an eğitiminin birinden oldukça farklı düzeylerde seyrettiği üzerine de bir sürü araştırmalar, açıklamalar yapıldı.
Tabiatın içinde hiç yaşamamış insanların da eksik kaldığı, ilerleyen yaşlarda da bir türlü olgunlaşamadığı da görülmüştür.
Gerçi bütün bu şikayetler bizi şuna vardırıyor. Kadim hayatımızda olan ‘Allah, ben, tabiat’ arasındaki seyru suluğun gerçekleşmemesi, insanda hem kalbi hem akli olarak eksikliğe yol açıyor. Bu seyru suluğun duraklarından biri de çünkü tabiattır. O olmayınca kadim zincir kopmuş oluyor.



 Y.Türk

KADİM SEYİR


İbrahim Tenekeci, bir yazısında ‘Bizim için mutluluk, deniz, güneş ve kum değil; Allah, insan ve tabiat üçgenidir’, der. Molla Sadra buna seyru suluk ve serüven, der. Yani insan; Tanrı, ben ve tabiat arasında yolculuk yapar. Ve bu yolculuk Tanrı’da biter. İnsan böylece, evrendeki manasına, kulluğunun derin anlamına kavuşur. Gerçi modern anlamda sanatlarda ortaya çıkan yönelimler de eksisiyle artısıyla bu yolculuğun serüveninden başka bir şey değil. Tanrı, ben(insan) ve tabiat üçgeninde akıp için bu macera akımlarla dile getirildi modern sanatta. Örneğin Natüralizm ve Parnasizm sanatın, şiirin tabiat kısmında oluşan akımlardı.  Bu kadim seferin ikinci durağı olan ben kısmında ise insanın duygu ve nostalji ihtiyacını karşılayan Romantizm ve onun kadim alana gönderme yapan Klasizm gibi akımlar ortaya çıkıyordu. Tanrı’ya dönüşü ise insan Sürrealizm ve Metafizik gibi kavramlar veya akımlarla adlandırıyordu. Şimdi görüyoruz ki bütün bu akımlar Tanrı, ben ve tabiat seyru suluğunun alt başlıkları ya da daha alt şubeleri veya ayrıntılarıdır.

Ve Yunan felsefesi bu yolculuğu natürmort sahada sabit kalarak bitirdi. Avrupa ise ben’e saplandı (Düşünüyorum, öyleyse varım (Descartes). Diğer unsurlara yolculuk yapamadı. Bunun adına ise hümanizm dendi.

Y.Türk

YUNUS



Yunus şarkta şimdi
Asırların parmağına yüzük kişi
Allah’ım şahsen o
Beni tenhalarda bulur idi
Şuuruma irşad olur gelirdi

Dünya stad dediydi de hani düşümde
Ben de yazdıydım lafı:
Fanilik ki ilk insanın son insana
Attığı evrensel büyük pasın adı

Gene böyle bir Horasan akşamı
Ömürden çıkıp
Neşe göğsünde al sancak
Daha bekaya varmadıydı

Karşısına alıp ölümü
Tarif etti bize:

İnsan topraksız kalınca
Bağrında garip bir tat
Kuş olup uçmak sadece

Halkına basitçe
Ahrete varınca
Ararım sizi
Söylerim cennetin
Dağ ve bahçesini
Demek kadar hem de


Y.Türk



27 Mayıs 2018 Pazar

Akatalpa



Ramis Dara, pek şiirlerine alışık olmadığımız bir eleştirmen. Akatalpa dergisini çıkarıyor. Yayın yeri derginin Bursa’dır. Son aylarda mani tarzında şiirler yazmaya başladı, Dara. Ancak bu maniler, diğer manilerden farklı. Mani tarzına daha felsefi bir boyut ve derinlik katılmış. Ve ontolojik bilgilerle süsleniyor maniler. Murat Menteş’i de anımsattı bana, bu maniler. Mani geleneğinde yeni ve değişik bir boyut aslında bu şiirler.


Özel Bahar Destanı
...
Bilmediğimi bilsem
Maddi her şeyi silsem
Sevdiğim bir ot gibi
Şu dağda bitebilsem...

Oddum bir zaman, kordum
Kendimi fazla yordum
Sükûnet öğütledi
Kara toprağa sordum
...


Mayıs 2018, Sayı 221, Akatalpa



Yeprem Türk

25 Mayıs 2018 Cuma

İKİNCİ NESİL BATILILAŞMA


Batılılaşma meselesini aslında Türkiye’nin tarihine şu şekilde yayabiliriz.

İki binlere kadar olanki süreç: Birinci nesil Batılılaşma.

İki binlerin başlangıcından başlayıp 15 Temmuz Direnişi’ne kadar devam eden süre ise İkinci nesil bir Batılılaşmanın deveran ettiği aralıktır.

Birinci nesil Batılılaşma aslında iki kesim arasında çekişme ile sürdü. Birinci kesim Akif’in ‘Batı’nın ilmini alalım ancak ahlakını almayalım’ şeklinde sadece teknik ve ilmi alanda bir Batılılaşma yaşarken diğer kesim Batı’yı bir bütün olarak düşünüp Batı'nın ahlakını, kültürünü ve düşünme biçimini de aldı.

Ve asrın idrakinden konuşma meselesi gibi bir ortak paydada buluşuldu.
Ancak bu ortak payda sonraları ikinci nesil bir Batılılaşma yaşanılmaya başlarken bozuldu.

Bir grup entelektüel ya da aydın Batılılaşmayı nirvanaya erdirmeye çalışırken yani Batı’nın ahlakını da ahlak edinirken, diğer kesimin entelektüelleri bunu kanıksamayıp kendilerini öz değerlerinin içine attı.

Ve halk, bu zaman diliminde ortaya çıkarak, 15 Temmuz Direnişi ile ikinci nesil bir Batılılaşmaya karşı çıktı. İkinci nesil Batılılaşma çünkü topraklarımızı ve özümüzü kaybetme tehlikesini beraberinde getiriyordu. Ve İslam’ı, bin yıllık vatanında yeriyordu, bin yıllık geleneği de yok sayıyordu. Ve ‘İzmir’i Türkiye’den ayırıp Avrupa’ya bağlayalım’ gibi CHP anlayışındaki deyişler, ikinci nesil Batılılaşmanın başlangıç itibariyle niyetini dile getiriyordu.

Yeprem Türk

DERGİLER VS.


Edebiyat ve fikir dergilerinde neşet eden her yeni kavramı okudum ve onu anlamaya çalıştım. Bizim kuşak, Türkiye’nin hem fikir hem de anlayış olarak hızlı bir dönüşüm gerçekleştirdiği bir zaman diliminde oluştu. Ve bu çarkın süratli dönüşü, edebiyat hayatına ne gibi katkılar sundu hep bilmek, yorumlamak istedim. Doğrusu ya akademi dünyası, yeni kavramlar ve deyişler var etmede hep geri planda kaldı. Genelde üniversite çevreleri medeniyet ve fikir konusunda şairleri tekrar ettiler. Örneğin bir Akif, bir Necip Fazıl, bir Sezai Karakoç ya da İsmet Özel olmasaydı, acaba ilim adamları ne konuşacaklardı. Bu sorunun cevabı kocaman bir hiçtir.

Gerçi şu da bizim için ilginç oldu: Türkiye kurulduğundan bu yana dünya siyaseti açısından çaylaklık ve çıraklık dönemini geride bırakıp kurucu bir ülke olmak için yola çıkmışken, bunun yeni edebiyat dergilerine sebebiyet vermemesi de neyle açıklanabilirdi? Örneğin İtibar dergisi, aslında doksan kuşağı mantalitesinde bir dergidir. Genç şair ve yazarlar oraya yığıldı. Fayrap hakeza öyle.

Kuruluş dergisi ikibin kuşağına has özelliklerle çıkan bir dergiydi. Dağıtımında ve tanıtımında aksaklıklar oldu. Zaten Edebiyat Ortamı Yıllığı’nda Muhammed Safa bunları dile getirdi. Ne var ki, dağıtım şirketleri  bu konudaki iştahımızı acayip derecede kırdılar. Kendi bildiğimiz yöntemlerle dergiyi sınırlı sayıda bir okuyucuya da olsa ulaştırmaya çalıştık.

Kuruluş dergisi birçok yeni kavramlar oluşturdu. Bunu ilk dile getiren sağ olsun Ömer Yalçınova oldu. Dil ve Edebiyat dergisinde YAKMA kitabım üzerine kaleme aldığı yazısında Selim Sina Berk, aslında Kuruluş’un çok öncesinden 15 Temmuz Direnişi’ni hazırlayan yatırımlar yaptığını yazdı. Ve Kuruluş dergisi, gerçekten bir direniş bekliyordu. Çünkü ‘asa süresi’ adlı bir kavramla, Türkiye’nin içinde bulunduğu hali Süleyman (as) ‘ın asasına benzetmiş, Türkiye’nin yoluna bu şekilde devam edemeyeceğini ve değerler asasının kırıldığını söylemişti. Ve 15 Temmuz Direnişi ile halk bu değerler asasını yeniden inşa etti. Bunları arkadaşlarım pek konuşmadılar. Ya da anlamadılar. 


Yeprem Türk