30 Ocak 2019 Çarşamba

VEYSEL KARANÎ



Dense de, eda: cümlelerin kostümleri. Düşünüyorum da o kadar eren ile seni. Fark yok, kişilik dışında kelam edişinizde o ak başlangıçtan beri. Hallac, Yunus, Şems, Mevlânâ, Hafî... bekanın dünyadaki mavi, sarı, kırmızı... düzlemleri. Bazı erenlerin sözü, leblebi gibi, bazılarının sıcak çikolatalar gibi dökmeleri...

Her meşrep, aşkın bir yorumcusu. Böyle de olsa ey irfan erenleri! Dünya günlerinin cuma gibi geçenleri!

Erenlerin en büyük özellikleri sevgide sahabelerden sonra gelmeleri. O’nu, imkânı kalmamış dünya gözüyle değil kalp gözü ile görmeye gitmeleri. Bu açıdan Veysel Karanî değil mi, erenlerin ilk örneği.

Sezgi, bilginin çatısında gezen tıkırtı. Bilimin bilinme emeli, cama vuran kanadı.

Ancak Veysel’in içerden hissetme arzusu, kapıyı dışarıdan çaldırmadı mı?

Peygamber kokusu, elinde zarf gibi açılmadı mı?
Temiz havalar gibi.

Medine’den getirdi de Veysel’in özü, Medine’ye götürmedi mi?
Nasıl? Neyi?
Bunu öz’lere çok söyledi. O Saf sevginin dili: İnsan, candan dilemeli.

Veysel’in sözleri ve halleri, insanlığa sonra da gelecek erenlerin muradını tümledi.

Veysel, uzaktaki evinin penceresinden Peygamber otağı yönüne hep özlemle bakan biri. Veysel, canın aşka hatır durduğu günlere geçirir beni. Veysel gönül tarihimizin en güzel yeri.


Yeprem Türk