İnsanlara pek konuşmadı. Sanki bir
Şam şehriydi. Gönlü gönle taşımak için söze de ihtiyaç duymadı. Ona göre, koyu
sevda, kalpten kalbe bir nakil aracıydı.
Mevlânâ, önceden halka vaizdi. Onu
görünce, Şems’in huyunu, meşrebini semâ’a çevirdi. Yani yordam olarak Mevlânâ,
bir Şems vatanı ürünüydü.
Bilgiler vardır, insan bilir. Aslında onlar birer
insan gibidir. Ekabir, cimri, haksız, cömerttir. Ey Şems, aşktan rüzgâr esince
bilgilerin üşümemek için yakalarını kaldırmaları da ilginç değil midir?
Doğrusu, bilgi ona bir hava gibi gelmiştir.
İnsan ki bildiğini de bilmediğini de
yaşamıştır.
Bilgi bir dünya keşfi sanki Şems’te, ölümün
icadı ile bitmiştir.
İnsan ölürken bazı bildiklerini de silmiştir.
Dünya
hayatı ve bazı bilgi, bünyeyi besleyemeyen biçim olarak ortadan kalkmıştır?
Gerçi
Şems’te bunların pek önemi olmadı. Öz’e göre yeri, insanda dardı.
Ölüm
ve kalım, ona iki vatandı. Hayattır alır da bırakır da canı.
Yeter
ki denge sarsılmasın, açık olsun göklere, gönüldeki büyük kapı. Şems insanlığa
yaşamda ulu bir anı. Gamda, sevinçte ve durulukta hep yüksek başlı.
Yeprem Türk