30 Ocak 2019 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRÎZÎ




İnsanlara pek konuşmadı. Sanki bir Şam şehriydi. Gönlü gönle taşımak için söze de ihtiyaç duymadı. Ona göre, koyu sevda, kalpten kalbe bir nakil aracıydı.

Mevlânâ, önceden halka vaizdi. Onu görünce, Şems’in huyunu, meşrebini semâ’a çevirdi. Yani yordam olarak Mevlânâ, bir Şems vatanı ürünüydü.

Bilgiler vardır, insan bilir. Aslında onlar birer insan gibidir. Ekabir, cimri, haksız, cömerttir. Ey Şems, aşktan rüzgâr esince bilgilerin üşümemek için yakalarını kaldırmaları da ilginç değil midir?

Doğrusu, bilgi ona bir hava gibi gelmiştir.

İnsan ki bildiğini de bilmediğini de yaşamıştır.

Bilgi bir dünya keşfi sanki Şems’te, ölümün icadı ile bitmiştir.
İnsan ölürken bazı bildiklerini de silmiştir.

Dünya hayatı ve bazı bilgi, bünyeyi besleyemeyen biçim olarak ortadan kalkmıştır?

Gerçi Şems’te bunların pek önemi olmadı. Öz’e göre yeri, insanda dardı.


Ölüm ve kalım, ona iki vatandı. Hayattır alır da bırakır da canı.

Yeter ki denge sarsılmasın, açık olsun göklere, gönüldeki büyük kapı. Şems insanlığa yaşamda ulu bir anı. Gamda, sevinçte ve durulukta hep yüksek başlı.


Yeprem Türk