Mekke’nin fethi, Nil nehrinin yarılması ve İsa’nın mekanının gök
olması. Bunlar insanlık tarihinin dönüm noktaları. Adem’in gelmesi Şit’in, İdris’in,
Yahya’nın, Davut’un alemde çiçeğe durması ve Muhammed’in bir meyve gibi ortaya
çıkması. İnsanlığın olgunluğa aşama aşama yaklaşması.
Meyve çiçekten sonra gelir, kırklı yaşın buna benzemesi. Emek
istemesi. Teri olanın taze kalması. İnsanın olgunluk gösterip hangi yaşta
olursa olsun mustarip olmadan yaşıyla el sıkışması. Kırklı yaşların hayat toprağını
sadece kendisi için değil başkası için de ekip biçmesi. Hayatın manasının
Bizans ya da keçi sakalı gibi çenenin ucunda değil Mehmetlerin sakalı gibi
cemale yayılması, bütünlüğü kuşatması.
Yani ey kırk yaş bilgisi, bildim ben seni sen de haydi bil beni.
Ben kırgın biriyim, neşenle sar beni. Şems, Muhammed ümmeti kırık
gönüllü olmalıdır demiş. Zaten biz hüzünlü bir ümmetiz. Ama neşeyle akıp
gideriz. Hüznü tene ve
gönle derin harflerle de bırakırız.
Kırk yaş kapıdan girdi, ulu bir seccade gibi ayaklarıma serildi.
Eğilmek için baş kabardı, gönül yandı.
Hüznüm benimle salata durdu.
y.t.