Doğu ve
Batı’nın kavramları ve bunlara yaklaşım farkı
her daim arzı endam eder.
Doğu ve Batı,
dış cepheden kaynaşmış gibi gözükse de temelde ve ruhta hep ayrı ayrı kalmıştır.
Dünyayı anlamlandırma ve yorumlama
çabasında ne aynı kalıba ne de aynı manaya varmışlardır.
Örneğin onlar
ahret bilgisine eskatoloji diyor biz
mead. İkisinin arasında uçurumlar var. Biri, kozmik bir alemden,
uzaydan bahseder gibi konuşuyor. Öbürüyse sağında ve solunda meleklerin yaşadığına inanmanın kanlı ve
canlı ruh haliyle.
Onlar pagan derler biz aynı duruma şamanlık deriz. Gerçi şamanlıkta
paganlık gibi bir sapkınlık hali değil;
haniflik biçimidir. Ve paganlık çok tanrılı bir
inanca mensuptur. Türkler, İslamla buluşunca şaha kalkar; oysa
Yunanların, Hristiyanlık ile buluşunca ateşi söner. Paganlar, bu buluşmayla
eski medeniyetlerinin şaşalı dönemlerini kaybeder.
Bizde nefes vardır. Onlarda imge,
kurgu. Platon’un meşhur mimesis(taklit) teorisi
de bana buradan gelir. Bu durum, Platon’un nefes kavramını tanımamasıyla
ilgilidir. Oysa, bizde nefes kavramına en yatkın dil taşıyan kişinin şair, yazın türünün ise şiir
olması hiç boşuna olmadı. Platon, ne kadar şairleri devlet denen feleğin
bünyesinden uzak tutsa da, bizde yeni devlet, milletçe ortaya çıkan
nefeslerden sonra temellenmiş, kurulmuştur. Ve bugün, milletimizin ve devletimizin kuruluşunu ve istikbalini çerçeveleyen metin de bir şair tarafından yazılmıştır.
Y.Türk