Anadolu’nun, Türkiye’nin ve milletimizin kadim bir
haleti ruhiyesi vardır. Bu aslında kolay kolay değişecek bir şey değildir. Bu ruhun kökleri derindir. Değişir gibi görünse de değişmez. Halini
tamim ve tahkim eder. Yani gizli ya da açık kendisini düzen eyler. Üstüne ne
derece basınç uygularsanız uygulayın,
insan tipini değiştirmeden aksine bir sonuç vermez. Cumhuriyet tarihi
boyunca ‘yeni insan tipi’ kavramından biteviye söz edilmesi bu
açıdan manidar.
Bu ibare, irdelenmeyi hak eder. Aslında bu deyiş, kadim halet i ruhiyemizi
değiştirmeye değil, insanı bu kadim kaynaktan uzak tutmaya yarar. İnsandan
başlayarak, geriye doğru kadim tarihi yok etmek için tasarlanır. Çünkü insan
değişti mi, ruhuna yabancılaştı mı yeni
insan kadim köklerine meydan okuyacaktır.
Kendisini, öz medeniyetine değil başka bir uygarlığa ait hissedecektir.
Ve eski insanın yeni insana geçmesi
gereken ruhu kaybolmuş, bitmiş ve
bir tarih böylece ortadan kalkmış olacaktır. Bu nedenle, insan, modern çağda kültür
pazarına sunulan ‘yeni insan tipi’ yaygaralarına itimat etmemelidir. Çağın araçları devşirilebilir, ancak ahlakını
kazanmamalı, merhum Akif’in dediği gibi. Tip, millette bir kez oluşur çünkü.
Çağın gereklerine ve diline göre de donanır. Aksi halde insan önce ruhunu,
sonra medeniyetini, sonra dinini yitirecektir.
15
Temmuz Direnişi, bu yeni insan tipi
mavalına en yüksek perdeden anlamda karşı çıkıştır. Eskimeyenin, her daim yenilenenin peşinden
koşuştur.
Kendi
medeniyet dairesinde, kendi özünde kalıştır.
Y.Türk