4 Temmuz 2016 Pazartesi

Sosyolojisiz Bir Hikaye: HDP


Bir gün, İstanbul’un bir yerinde, gece dolaşırken bir cin adam gördüğümü zannediyorum. Cin, derken açıkgöz manasını kastetmiyorum. Allah’ın  ‘Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsin diye yarattım’ (67) dediği türden bir cin bu.

Aşağıdan yukarıya doğru tırmanırken iki sokağın kesiştiği yerde, bembeyaz gözleriyle beni izleyen bir adama rastladım o gece. Yanına kadar vardım, adamın. Durdum. O bana baktı, ben ona baktım. İnsan gibi görünüyor ama derisi, burnu, duruşu beni ürkütüyordu. Naylonvari bir etki yayıyordu da sonra. Yangın söndürme tozuna maruz kalmış zannedersiniz de. Belki elimdeki su şişesinden üzerine su döksem cos diye kaybolup giderdi de. Gene de günahını almayayım adamın belki hakikaten insandır dedim içimden. Farklı bir tat  vermedi de değildi karşılıklı durarak yaptığımız bu bakışmalar. Beni bir anlığına dünya dışına çekti. Bir şeyin gerçek mi sihir mi olduğunu bilemediğinizde olur bu durum. Sonra ayrıldım oradan. Ancak hislerim, ben oradan uzaklaşınca onun cinlere yakışır şekilde lip diye sönüp kaybolduğundan yanaydı. Çünkü bu adam, yeryüzü şartları altında yaşayan hiçbir insandan, hiçbir toplumdan asgari düzeyde bile bir eser taşımıyordu.

Neden anlattım bunu?

Şimdi bu  tipleri marjinal bir partinin, HDP’nin şemsiyesi altındaki bürokraside görüyorum. Gerçekler midirler büyü müdürler, nedirler? Dünyadan uçup gitmeye hazır tüy gibi duruyorlar. Ne sana ne bana ne ona benzer simalarıyla.

Sosyoloji bunlarla ne kadar ilgilidir, bilemiyorum. Ancak anlattığım cin adam ne kadar sosyolojik bir malzemeyse bu tipler de ancak o derece sosyoloji konusudur.


Adem Kalan