Bir ara Radikal kitap ekinde, Yücel Kayıran’ın Osman Serhat Erkekli hakkında ilginç bir tespitini okudum.
Yücel Kayıran son olarak çıkardığı eleştiri kitabına da aynı yazıyı almış, okumak
isteyenler oradan okuyabilirler.
Yücel Kayıran, Osman Serhat’ın Yerlere ve Göklere Dair kitabıyla Tevfik Fikret’le başlayan
pozitivist damarda bir kırılma yaşattığını söylemişti. Yani aslında solcu
pozitivist şiire Osman Serhat iman ettirmişti. Doğrusu, su yatağını bulmuştu.
Bu şu demek oluyor: Bu ülkenin sağı da
solu da eğer B. Brecht’in dediği gibi kabaca düşünürsek Müslüman’dır. İkisine
de aynı ruh hakimdir. Belki dindarlık tonlarında bazı değişiklikler olabilir,
sağın ve solun. Birisi dini yaşayan bir organizma şeklinde görürken diğeri dine
Yahya Kemal gibi kültürel değerler yükleyebilir. Birisi İslam’ı, ethos
bir kanaldan diğeri pathos cepheden yaşayabilir. Olabilir.
Sonuçta temsil çeşidi farklı da
ikisi de aynı daire içerisinde aynı millet ruhunun birer parçasıdır. Bunları
niye söylüyorum. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nın bitiminden itibaren Türkiye’de
yaşayan öbeklerin ömürlerini birbirlerini radikalleştirmek ya da
marjinalleştirmek içinde geçirdiğini düşünürsek bu önemli bir kırılmadır. Bir zamanlar
Batıcılar tarafından sağ siyaset ve muhafazakar tabaka kamu düzeni dışına
atılarak hatta adam yerine konulmayarak acayip derecede marjinalliğe
sürüklenmeye çalışılmıştı. Sonra da daha başka öbekler tarafından başka kümeler
aynı şeye tabi tutuldu. Bugün İslamcılar Türkiye içinde yaşayan değişik
grupları belli bir oranda birbirlerine yaklaştırmışsa da ekonomik ve siyasi
çıta olarak, biz Müslümanların şunu hep düşünmesi gerekir. Hangi ideolojiye
kapılırsa kapılsın, istisnalar kaideyi bozmamak kaydıyla, aslına rücu etmeyen
ruh nadirdir. Madem bugün aynı millet aynı ruh etrafında haleleşen farklı
fikirleriz; aynı elin beş parmağıyız, kimsenin kimseyi, ülke yönetiminde ve
kamusal alan paylaşımında dışarı atmaya, bilinen tabirle dışlamaya,
marjinalleştirmeye, köklerine küstürmeye hakkı yoktur.
Adem Kalan