Geçmiş
yıllarda en çok duyduğum şeyler, siyasi konulara değinen şiirler yazmamam
konusundaki telkinlerdi. Çapkın ifade ile ‘lirik takıl’ demeleri. ‘Yeprem
bunu yazma’. M.D. de neyin nesi oluyor?’ ‘Bak ortalık kızışıyor vs’. Ama ben
bilirim ki, gelecek olan şey gelir. Düşmanı çok olan adımlarını daha
sıklaştırır. Gelen bir dünya çünkü. Ve o dünya ile de nikahlanılmak zorunda.
Öyle ‘lirik takıl’ diyenlerin dediği gibi flört etmek, derde çeyrek derman
etmez. Ama şu tarafı da var. Namus olması bu tür şeylerin.
Hep
şuna iman ettim. Doksanlara kadar; Türkiye’nin içindeki hayat algısı, sanat ve
şiir; Türkiye ve Ümmetle sadece flört halindeydi. Türkiye, bir zamanlar seksen
şiiri gibiydi. Ana fikir damarın naylon maddeden farkı yoktu. Süklüm büklüm bir
hal yani. Size söyleyeyim, seksen şiirini bu kadar sık anmamız boşuna değil.
İnsan, bir lütfu bir de yıkılışı çok anar. Dirim için Rabbi’ni, tuzağa düşmemek
için de zaaflarını. Bazen de her ikisini de anmaya, görmeye güç yetmez. Dün
Türkiye’yi idare edenlerle yetmiş, seksen şiirine omuz verenler arasında bir
fark yok. Görev de yok. Şiir kritik anlarda ana görevler üstlenir. Belli bir
anlayışın ebedi vesayetini kabul etmez. Bugün ufak bir kıpırdamada parçalanan
halklar var. Tekrardan var olmanın yolunu yürüyemeyenler sonra. Ve bunun
karşısında, bunu görüp de havsalası donan, oyundan çıkan mızıkçı şiir. Oysa
omurga tektir ve en hayati yerden yekinir. Dünün nereye doğru gideceği
konusunda hayli kafası karışık Türkiye* ile aynı karaktere sahip
seksenler şiirinin dirimsizliği aynıdır. Kısa bir siyaset ve şiir taraması
yapan herkes bunu idrak edebilir. Seksenler hem şiirdeki hem de siyasadaki
yönsüzlük olarak adeta ne tehlikelerden döndüğümüzün vahametini göstermeye
yeter.
*M. Nezihi Pesen
Yeprem Türk