Yalnızın gurbetine
Allah; türküler, ilahiler aşağı
iner. Ölüm bile bu kadar türkü bilmez. Yalnızlık, kalbin en yüksek tepesine
çıkar, ezgisini dünyaya söyler.
Yalnızın göğsü sıla tası gibidir. Bir yudum o tastan, bir parça içli o ezgiden.
Tanrı beni
yalnızlığa emanet etmiş. Yalnızlık: Benim velim. Bekadan başka döneceğim bir evim de yok. Hayatım yalnızlıklarda ve
yurtlarda geçti. Yetiştirme yurtlarındaki öksüzlerin içli kametlerini iyi
bilirim. Onların anasızlıkları öyle belli ki. Ama yine de gülümsetirdi bir şey,
onların namaz ve simalarını. Belki o tebessümler de Allah'ın gizli bir vaadinin
içten gıdıklamasıydı.
Gelirlerdi, daha
sabi yaşta. Yatmak için buz gibi demir
ranzalarda. Bürürdü Rahman; onları kendi zırhı ve rahmet kumaşıyla da.
*
Bazen öyle kimsesizdir
ki insan, çevre denen kavram kaybolur; dışın biter, içine düşer gölgen. İnsana içinden gelen mektuplar
olur, onları okumaktır tesellin. Ve çok kere bir nostalji kalıbı içinde
şekillenir, hüznün. Ve bu iyidir. Tedavi eder.
Nostaljiyi küçümsemeyin, en azından ihtiyarlara olan saygıyı artırır. Ne
de olsa ataların geçmiş izleri, onun sulbü için geçmişin eğilerek geçilen
yerleridir. Nostalji gelir bazı geceleri, evin yalnız adamına masal anlatır; ev
geçmişin berrak sularında ipi kopmuş sandal gibi olur. Ne diyeyim, kolay
da zor da olsa yalnızların işleri; dilerim bulunsun içlerinde kırkların,
yedilerin yürekleri.
Saat gecenin 12'si.
Sabahtan beri dünyadayım. Beş ezan dışında bir şey duymadım, görmedim. Bir de gökleri: O lavanta kokulu fiziği.
Ceketim güzeldi belki ben fark etmeden bir melek geldi ceketimi de beğendi.
Köşedeki tabakta ekmek, zeytin... ve su kendince bir hayat yaşadı. Fatiha’nın, Tebbet’in konusu vardı ayrıca
üstümde. Genzimdeyse çocukluğumdan kalma bir Sübhaneke tadı.
Şimdi bende nedir
yalnızlığın yeri? Derim ki: Yalnızlık benim için uçsuz bucaksız ve ışıl ışıl yollarda giden,
Allah'ın bir kamyoneti. Kasasındaysa yüreği soğutan bir cennet resmi; yollar
öte akar gider, üstünde dağların serin yeli.
y. türk