27 Şubat 2021 Cumartesi

TEZ AKIM KUŞAK VS.

 Her şair, her akım Türk şiirinde bir cephedir. Akım, şiire daha ortalama bir bakıştır. Biraz kapsayıcılık da denebilir buna. Kimse sapa bir şiir yazdı diye görmezden gelinemez. Mesela Ahmet Haşim kendi fıtratının şiirini yazmıştır. Yahya Kemal’de Osmanlı tarihinin kendine özgü kemali ve durumu vardır. Akif’te milletin epik hali huruç eder. Yunus, insanın tüm hallerini kapsayan bir şiir yazar. Şiir zaten oradan dallanır, budaklanır.

Örneğin çok ücra bir şair addedeceğimiz Asaf Halet Çelebi var. Ama Modern Biçimciliğin ve İroni şiirinin atasıdır.  İlhami Çiçek falan orada bulurlar tarihten günümüze geçen ırmağı. Yunus’un şathiyeleri modern şiirde biçimcilik ve ironi ile sürer. Şathiyeler bir yazımda da dediğim gibi insanın Allah ile arasındaki espritüel ilişkiyle başlar. Ve bu ilişkiyi şair; insanlara, okurlara açar. Bu da kadim bir cephedir.

Örneğin son zamanlarda kuşaklar on yılda bir değişiyordu Türk şiirinde. Ama bu tarz, anılmak için sonradan bir kolaycılığa dönüştü. Aslında kuşak, şiire bakan on yıllık bir cephenin, pencerenin ismidir. Ben kuşak olmaya yanaşmadım. ‘Devlet Şiiri’ yazdığımı söyledim.  Akımlar sonra da kuşaklar, Türk şiirindeki merkez çekirdeği bayağı ıskaladı. Bireysel olmak da işime gelmedi, içime sinmedi. Devlet, insanın millet halindeki fıtratıyla, yani kamuvarî bir kişilikle ortaya çıktığı için ondaki bütünlüğe talip oldum. Devlet Şiiri’ndeki devlet kavramının hükümetle ya da günümüz devletleriyle alakası da yok. Kadim bir fikirdir, bende devlet. Örneğin İmam Rabbanî, Mektubat’ında, neredeyse her mektubunda ‘devlet’ kavramına gönderme yapar. ‘Bu, ne güzel devlettir’ der, iyi-kadim ve hak şeyleri işaret eder. Benim şiirini yazdığım devlet böyle bir şeydir. Günümüze uyarlarsam şöyle söyleyebilirim. Hani ne demişti Nuri Pakdil ‘insan seni savunuyorum sana karşı’; bizde devleti savunuyoruz devlete karşı’. Velhasıl Devlet Şiiri’ adlandırması şiire bakıştaki toplu bir cephedir. Milletin cephesi yani.

***

Muhammed’in (S.A.V.)  Mehmedi olmak, benim de milletimin de tezidir. Bu tez İslamlıkla başlamış. Kulağımız Hira’da iken. 1071 ile de tarihi bir tez, görev haline gelmiş. Deseler şimdi hangi milletler ne iş yapar. Batı Europalılık yapıyor. Bizler, Mehmetlik işi görüyoruz. Bin küsur yıldır bezen mum ışığında bazen meşalelerle altında yaptığımız iştir, bu. Kitapları Mehmet olarak okuyoruz. Ezanları Mehmet. Haz. Bilal yani. Mehmetlik bizim bir sağlamamız gibidir. İmgelerimin, metaforlarımın altında bu isim var. Ondan düşünceler, tarzlar ve tipler barındırır. Böyle oluş, bir tez tutuştur, şiirde. Hangi sağlam imgeyi, sözü, metaforu kaldırırsanız kaldırın altında hep bir tez var. Kişilik var. Avrupa şiiri, sanat tarihinin Europa kişiliğiyle yeniden işlenmesinden başka bir şey değildir. Yanına Hıristiyanlığı da eklerseniz, bu kişilik tamam olur. Miti dinle harman etmek bir bakıma. Gerçi hangisi daha baskın derseniz, Avrupa’da Modern çağın başlangıcında dinin ve kiliselerin ilk etapta dışlanması yeni çağdaki mitsel öğenin ağırlığını gösterir. Ama bizde mit yok bit de yok. Yani küf yok. Biz tezimizi de bunu uygulayacak kadim kişiyi de Peygamber-i Azimüşşan’dan çıkardık. Tezsiz şiir, tam olmuş bir şiir olamaz. 


Y. Türk