
Günümüzün devlet ve millet olarak şartları, daha önceki devletlerimizin ilk dönemlerine çok benziyor. İlk dönemleri devletlerimizin, genelde akidevi temelleri kurmakla geçiyor. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana akidevi bir kaidenin, her şeye rağmen az da olsa gizli gizli örüldüğüne tanık olunmuştur. Daha önceki resmi ideolojilere takılmadan gerçekleşmiştir, bu örüş. Örneğin Mehmet Akif ve Yahya Kemal’den tutun; Necip Fazıl’a, Sezai Karakoç’a; oradan da Mavera ve Edebiyat dergilerine kadar, sanat ve edebiyat anlamında akidevi modern kök oluşmuştur. Çağın koşulları göz önünde bulundurularak akide yenilenmiştir. Bu yenilenme yeterli midir? Elbette değildir. Bunlar sadece başlangıçtır. Sanat anlamında bu temeller atılmaya devam edilecektir.
15 Temmuz Direnişi’nin ortaya çıkardığı diğer husus ise milletimizin
kişiliğindeki akideyi inancına uygunca yenilemesidir. Örneğin o gece milletimiz, ne bir imgesel ne de
her hangi bir ideolojik etkiyle meydana inmiştir.
İşgalcilere karşı, Muhammed’in
Mehmetleri şeklinde bir karşı koyuş gerçekleştirmiştir. Muhammmediler olarak,
Mehmetlerin üslupta zirvesi olan Yunus tavrı, ülkenin ve milletin geneline
yayılmıştır. Ve vatandaşlarımız vardığı o ulu kapıdan, buğday değil nefes
dilemiştir. İşte bu direnişle bize verilen nefes de 15 Temmuz diriliş ruhu
olmuştur.
15 Temmuz gecesi, kimsenin rengine, soy sopuna
bakılmadan ortak bir kişilik etrafında bir iman, vatan, medeniyet savunması
verilmiştir. Ve bu tutum, bizim gelecekteki siyasamızın akidesini
oluşturmuştur.
y.türk