25 Aralık 2016 Pazar

OCAK- ŞUBAT 2017, SAYI 19





Kuruluş Dergisi, sayı 19'la yoluna devam ediyor. Ve bu ay şiir bakımından epey dolgun. Ürün olarak Kuruluş dergisi, Mehmedileri kalkındırmanın yollarını arıyor. Bu minval üzere epey yol kat edildi. Mehmediler arasında yüz yıl önce gerilmiş yapay sınırların elbet bir gün kaldırılacağını, Mehmedilerin büyük bir medeniyet ekseninde dünya yaşamını her açıdan parlatacağına  inanıyoruz. Selamla.


Adem KALAN

18 Aralık 2016 Pazar

19'dan

Son kitabınızda referanslar daha çok Yunus bağlamında olmuş. Birçok modern şairimiz örneğin Ali Şeriati’yi falan şiirlerinde kullanırken siz bunlardan kaçınıyorsunuz.

Bence, şiirimin yapısından kaynaklanan bir şey bu. Refere kaynaklarım Yunus oluyor, Mevlana hatta İbn-i Arabi oluyor ama Ali Şeriati şiirimin aklına pek gelmiyor. Baktım Aliya İzzetbegoviç bile geçmemiş şiirlerimde.

Doğu ve Batı arasında İslam  ve İslam Deklarasyonu ve İslami Yeniden Doğuş’un Sorunları’gibi önemli kitapların yazarı Aliya İzzetbegoviç’in  gelenek ve tarihi bir zindan olarak görmesi ilginç. Ali Şeriati de aslında tarih için böyle düşünür.  Batı’da yetişip sonra ülkelerine dönen İslam alim ve liderlerin çoğunda aynı düşünce hakim. Oysa bir milleti ve medeniyeti ayakta tutan sütunlardan biri de tarihtir. Gelenektir.


Mevlana ve Iraki’de de benzer temalar aynı fonda işlenmiştir. Örneğin onlar da bir yerde tarihi, coğrafyayı ve insanın kendisini insana zindan şeklinde kodlamışlardır. Ancak bu bir Seyr i Süluk tecrübesidir.

Millet yolunda gelenek, göz açan, yerini bulman için geriden ışık olarak yanan bir şeydir.

Sanırım İslam aleminin modern  alimlerine olan güveni daha tam yerine oturmadı. Onlar, gelenekle tam olarak sınanmadılar. Yani onların söylediklerinin sağlamaları yapılmadı. Onları şiirimde kullanmamışsam biraz da bundandır.



SÖYLEŞİDEN (TAMAMI SAYI 19 'DA)


Şiirlerinizde günün şairlerinin aksine asabiyenin gücüne inanan bir tarafınız var? Yazılarınızda da buna dikkat çektiniz.

Asabiyye yanlış anlaşılan bir şeydir. Asabiyye sırf hayvani geometri gibi görülemez. Asabiyye canlılık belirtisidir. Sezai Karakoç’un Kıyamet Aşısı adlı kitabını bu konunun anlaşılması için salık veririm. Süt kandan başlar, dönüşür, süt berraklığına ulaşır. Her süt, kandan çıkıp gelir. Kan asabiyeyi, sütse medeniyeti temsil eder. Süt gibi temiz, sade, açık bir meyveye ulaşmak için kan gibi bir karışıma, karanlığa muhtaçsınız. Kan yoksa asabiye yoksa süt de yoktur. İstanbul ve Bağdat’ın geçmişine baktığınızda tarihin en güzel anlarının bu dönüşümün iyi yapıldığı zamanlara denk geldiğini görecekseniz. Beyt’ül Hikmet örneğin. İnsanlığın kandan süte doğru yaptığı bir yolculuktan başka bir şey değildir. Bu manayı bizde Sezai Karakoç enfes bir şekilde anlatmıştır. İnşa etmiştir. Sezai Karakoç’un şiiri  bir süt şiiridir. Örneğin Cahit Zarifoğlu ise toplumsal bazda değil ama bireysel bazda bu yolculuğu, bu kandan süte evrilişi müthişçe söylemiştir. Çoğu şair, onun kandan süte geliş gidişlerle söylediği şiirleri erotizma olarak yanlış yorumlamıştır. Cahit Zarifoğlu’nda oysa kanın durumu sütün durumu kanın süte geçmesinin durumları bulunur. Beyaz haberlerim vardır, bir Cahit Zarifoğlu söylemesidir. Kanın karanlığından durulu durula terbiye edile edile gelesi bir beyaz haberdir, bu.
...

DUYURU

YAKMA'nın geliştirilmiş ikinci baskısı yapıldı. 16 şiir daha eklenerek. Sayfa sayısı 64. Şiir adeti 51'dir.  15 Temmuz için ilk destandır, YAKMA. Üslubu 15 Temmuz Direnişini gerçekleştirmiş halkımız gibidir. Derin, sade, Muhammedi.




Salih Can

&


İnsan bir mesnevi tadında değilse
Ortalama bir yetmiş boyunda cehennemse

O çirkin bacaklar sert  ayaklar
Dünya haritasını eze eze gezse

Şeytan kıskanmaktan vakit bulsa
Adını göğe çirkin çirkin yazsa

Küfür tapı malzemesi şeklinde hala
Putları kıran İbrahim’im şimdi burda olsa

&


Bugün şiirde bir şey olmadı
Kafiyeler mabedime inmedi

Allah’ın verdikleri giyilmedi
Elbiseler ne ak ne yeşildi

Oturduğum ne mekan ne dekor
Ne eşekler ne çiçeklerdi

Göklerden  gelen koca ilhamı
Melekler geri çevirdi

Gömleğim ceketime ceketim gömleğime
Bir şey demedi



14 Aralık 2016 Çarşamba

DAĞINIK

Kalemimdeki rızık bugün dağınık
Bu, Allah’ın bir takdiri olsa

Bence ilham, yeteneği geçer
Şairi semaya torba gibi açarsa

Bizans’ı dünya haritasından silker
Kirpiğine melek basarsa

Mekke, Medine, Kudüs
Yeryüzünce uç ulu rekatsa

Erkeklik, kadınlık Allah’ın iki siyaseti
Cinsiyet garip gelip garip gitmese

Yeprem Türk

PAT


Şiirimi bugün erken kapadım
Manalar dışarıda yattı

İnsanın bakışla kazdığı yürek
Dille çapalanmadı

Kalemimin bileğindeki zerafet
Süslü rızıktı battı

Günün sonunda avluma
Bin yıllık bir tecrübe aktı

-Tarihten kaldırılan her millet
Önce cemalden patladı



Yeprem Türk

HALEP


Ya
kaderin bizden aldığı kanla
nesneleri canladılar

Ya
bir sonbahar edindik
onunla bizi çıpladılar

Ya
cim karnına düştük 
yeri göğü uyku ettiler

Bulunmak istiyoruz artık
üstümüzü bir sofrada
bir rızık gibi açsalar



Y.Türk

TEMAMIZ


15 Temmuz Direnişi, 1453 ruhu gibi bir kapıyı milletimize açmıştır. Ona yükseliş çağını başlatmıştır. Buna inancımız o kadar çoktur ki. Tarif etmeye kalemimin gücü yetmez. Dediğim gibi 15 Temmuz Direnişi bir yazı, bir metin hareketi değildir. Tamamen ruhtan gelen bir cereyanla hayat bulmuştur. Bir felsefeci veya bir düşünür onu yazmış, belli bir grup da onu tatbik etmiş değildir. Elbette edebi veya fikir olarak bir alt yapısı her zaman olmuştur. Örneğin komünistler, Marks’ın metinlerinin tiyatral oyuncularıdır. Marks yazmış onlar oynamıştır. Oysa 15 Temmuz Direnişi, halkın ruhunda uzun yıllar içinde pişip İslam tarihinin tam ortasına düşmüştür. Bu nedenle 15 Temmuz bir ümmet ruhu hareketidir. Ruhumuz yazmış, bedenlerimiz ona uygun hareket etmiştir. Varoluşumuzda olan kadim fikir ve eylem şekli ya da insanlığın alnına yazılı değişmez ruh ve eylem bütünlüğü ilkesi gibi. 
Yazımın girişinde 15 Temmuz Direnişini 1453 temalı ilan etmiştim. Ancak bu yükseliş, dış şartlardan ziyade ruhta huruç etmiştir. Millet olarak kişiliğimizi kavileştirmiştir.


Yeprem Türk


3.


15 Temmuz Direnişi yeni dilde olan bir direniştir. Gerçi bu ana kadar  bizim yeni çağın dilini ve araçlarını bilmediğimiz ve kullanmadığımız hep söylenirdi. Osmanlı, zamanında çağının dilini iyi tekellüm etmiş, onu neredeyse ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti, çağdaşları adına çağın dilini, somutlaştırma şampiyonluğuna ermiştir. Yeni çağda bu yönde zaafımız had safhadaydı. Ancak 15 Temmuz Direnişi bu yöndeki korku ve umutsuzluğumuzu üzerimizden atmıştır.

15 Temmuz yeni çağda yeni bir dil kullanmanın ilk başarısıdır. Çağın bazı araç ve kavramları, ruhumuzun ana hattını belirleyen anlayış tarafından devşirilmiştir.  


Adem Kalan

ŞAİR ve DİRENİŞ


Milletin kirlenen ruhunu ve dilini havalandırmaya bazen şairler bazen de direnişler gelir. Ruhumuzun 15 Temmuz’u, dilimizin Yunus’u, Sezai Karakoç’u manasındadır. Milletin ruh ve anlam evini temizlemek için direnişler, şairler kardeş gibidir. Medeniyetin kirlenen bahçesini ikisi temizler. Çatlak yerlerini bu ikiz kardeş onarır. Örneğin 15 Temmuz ruhu, Türkiye’yi ve İslam dünyasını nasıl havalandırmışsa; Sezai Karakoç da kimliğimizi berkiten mayayı dilimize, şiirimize katmıştır. İkisi de buluğ çağına eren Türkiye’yi dilden, ruhtan, eylemden yani farklı kanatlardan müjdelemiştir.
Bu müjdede, büyükten küçüğe doğru sıralama şudur. En eftali milletin direnişidir; sonra şiiri sonra nesridir. Nesir yaya hızı, şiir ışık hızı, milletin eylemi kalp hızıdır.

Dilimizin büyük şairlerinin ve ruhumuzun büyük direnişlerinin iri samimiyetlerine bakarak şöyle diyebiliriz. Bazen büyük bir şair kendi kulvarında bir Malazgirt Zaferi, bir Kurtuluş Savaşı’dır.


Adem Kalan

9 Aralık 2016 Cuma

6


Nasibim düdük dışarıda yapabilse
Rüyada doğmuş orda kalmasa

Taksim içinde terbiyeli düüüt’üyle
Dümbelek amcası onu bir böyle görse

Ondadır ulu göğüs şişse şişse
İstanbul’da dolup Şam’da boşalsa

Öldüğümün akşamı biri bu düdüğü
Ahretin arka kapısında  çalsa




Y.T

7 Aralık 2016 Çarşamba

4.


Dalıma nice asılırsan asıl ey rüyam
Yakup’un eli olur seni tutaram

Cemalimin kralı nasılsa her daim
Boncuk boncuk gözyaşlarım

Müsaade etseler şimdi bana
Gözlerimden Türkiye’yi dökerim

Ümmete ağlamak bende bir eğilim
Terbiyeli rızkım benim



Y.Türk

5.

Senin adın buralara
Yücelerden ip gibi sarkıyor

Artık cemaline göç edelim
Şiir vatansız yazılmıyor

Ey manaların aslanı
Üzeri  gümüş gibi seni

Ne kadar sevsen  yetmiyor
Aşkta Karunluk olmuyor

Seni sevip geçemez kimse
Aşkın insanı Musa gibi tutuyor


Y.Türk

2 Aralık 2016 Cuma

YAKMA



Yeprem Türk'ün yeni şiir kitabı olan YAKMA'nın dağıtımı yapılmıştır. Her zamanki noktalardan edinebilirsiniz kitabı.  Birinci baskısı tükenen kitabın ilerleyen dönemlerde  yeni basımı yapılacaktır.


Salih Can

27 Kasım 2016 Pazar

(1)

15 Temmuz konusu tükenmiş bir millete yeni dilde konu olarak gelmiştir. Bu konu hem bir millet teması hem de gönül ışığıdır. Bu ışık gelecekte daha da dallanıp büyüyecektir. Büyük bir medeniyetin lambalarını yakacak, çevresini genişletecektir. İnsanları bu aydınlık içinde tekrar yoğurup, kendi varoluşlarını bulmalarını sağlayacaktır.

15 Temmuz bu nedenle yeni bir kuruluşun başlangıç aşamasını oluşturur. Onlarca yıl gevezelik yapmış ülke ve medeniyet politikamıza yeni ve ciddi görevler yüklemiştir. Elbette bunun için de bir başlangıç çizgisi ve bir bedel lazım gelmiştir. 15 Temmuz direnişiyle tekrar ödevlendirilmeye hak kazanan ve değer görülen bir halk olduk.

Peki, ödevimiz nedir? Millet olarak dünya hayatında çalışmamız gereken konuyu unutmamak ve onun üzerinde vazifeli olmaktır.  

Yeprem Türk

DEĞİNİ

Bu sayısında  Yediiklim dergisi Osman Bayraktar’a özel bir sayı yapmış. Metinler Bayraktarla ilgili daha çok. Ve ayrıca dergide Osman Bayraktar’ın medeniyet zihniyetini yansıtan bir röportaj yayımlanmış.

Özellikle söyleşi, millilik ve İslamilik ayrımı üzerine kurulmuş. Osman Bayraktar’ın söyledikleri bu konuda milletimizi kavramıyor. Daha doğrusu anlatmıyor. Osman Bayraktar, milliliği İslamilikten ayırmış. Sanki bizde İslamilikle millilik farklı imiş gibi. Oysa milliliğimizin kaydı doğrudan İslamilikledir. 


Yeprem Türk

18 Kasım 2016 Cuma

YAKINDA







36 şiir ve 50 sayfadan oluşuyor. İlham tamamen 15 Temmuz ruhu çerçevesindedir. 







Adem Kalan

21 Ekim 2016 Cuma

ÇİÇEK

Bedir Gazası’nın kaşındaki çiçek
Malazgirt Harbi’nın kaşındaki çiçek
Kurtuluş Savaşı’nın kaşındaki çiçek*
Temmuz Direnişi’nin kaşındaki çiçek
...
Daha  devam edecek, aynı çiçek.



Y.Türk

19 Ekim 2016 Çarşamba

Nazım, Dağlarca

         


               Osman Serhat Erkekli,  Oktay Rıfat ve Dağlarca’yı birbirine kararak şiir yazmıştır.

Osman Serhat Erkekli’nin ‘İnsanlık Hali (yasak meyve)’ adındaki şiir kitabının arka kapağındaki metin ilginç. Hep bu dünyada kalmak istiyor Osman Serhat Erkekli, deniliyor. Osman Serhat, demek ki bu alemi çok seviyor. Ne var ki bu istek bir yerde son bulacak. Su, akmam dese de akacak. Mesela ben de ahrete bir at gibi koşturmak arzuluyorum. Maalesef olmuyor. Osman Serhat Erkekli nasıl materyalist değilse; ben de sırf ahretçi değilim yani.

Aynı tanıtım yazısının son cümlesi ise şu: ‘Karıncanın karıncaya söylediği o sessiz şiiri söylüyor.’ Kim? Osman Serhat Erkekli. Karıncayı karıncaya söyletense Fazıl Hüsnü Dağlarca. Özellikle son yıllarda Yasak Meyve gibi çevrelerden çıkan kitap tanıtımlarına ve söyleşilere baktığımızda genel olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın merkeze çekildiğine şahitlik ediyoruz. Bu durum, aynı çevrede bir kırılmadır aslında. Bize şu soruyu vaziyet ediyor: Bir çevrede, Nazım’ın yerini Fazıl Hüsnü Dağlarca mı alıyor?


Yeprem Türk

YANİ

Batı iki yüz yıldır Doğu’ya geliyor. Batı uygarlık; Doğu medeniyettir. Uygarlık ve medeniyet iki ayrı meslektir.  Uygarlık iki asırdır medeniyete giriyor. 

Giriyor da ne yapıyor? 

***

Modern tarihi, klasik tarihimizi yok etmek ve unutturmak için yeniden yapılandırıyor.

***

Atalarımızla çektirdiğimiz dünya resminden atalarımızı kesip alıyor. 

Ruhumuzu Nurettin Zengi’den, Fatih’ten, Kanuni’den, Selahaddin Eyyubi’den ayrı bırakıyor.

İstanbul ruhuna karşı Paris’i, eski Şam asaletine karşı Guernica’yı veriyor.

***

Biz boyun eğiyor muyuz? Hayır. Bu onlara dert oluyor; onlar da maneviyetimizi, şehirlerimizi yakıp yıkıyorlar bu da bize dert oluyor.


Yeprem Türk


Çiçekler


Bedir Gazası’nın kaşındaki çiçek
Malazgirt Harbi’nın kaşındaki çiçek
Kurtuluş Savaşı’nın kaşındaki çiçek*
15 Temmuz Direnişi’nin kaşındaki çiçek
...
Daha da devam edecek. Aynı çiçek.

Biz dünya ile ahret; Batı ile Doğu; yer ile gök arasında yaşamaya alışkın bir milletiz. Bunları vatan topraklarımızda harmanlamışız. Bu duyarlık ve kavilikle birçok çığırlar açmış, çokça direnişler göstermişiz. Bunlardan biri de 15 Temmuz Direnişi’dir.

Milletimize direniş, bu sebeple ekmek gibi su gibi gelmiştir. Onun tabiatından bir özellik haline varmıştır. Bu nedenle Malazgirt Gazası, Kurtuluş Savaşı, 15 Temmuz milletimize doğal bir unsur benzeri yakışmıştır.

Bir gece dediğin nedir ki? Bir kaşıkçık vakittir? Ama 15 Temmuzda aynı gece uzamış ve derinleşmiştir. Tarihine kutlu bir mana kazımıştır. Bu mananın ilk cümlesi boğaz köprüsünde başlamış son cümlesi ise Filistin’de tamamlanmıştır.

15 Temmuz Direnişi, milletimiz için bir yükseliş hareketidir. Türkiye’nin açılan ilk kanadıdır. Ruhuyla, insanıyla, jeopolitik konumuyla ilk uçma denemesidir.

15 Temmuz Direnişi’ni halkımız canı gönülden yaşamıştır. Tam kalbinden hissetmiştir. Bazı siyasi çevreler ise dışarıdan, kabuktan. Bazı bürokrasi çevresi 15 Temmuz ruhundan, kendi madeninden ayrı düşmüşlerdir. Ah bir bilseler nereye düşmüşlerdir.
  *Engin Günçe

Yeprem Türk

DEĞİNME

Rahmetli Şefik Can, Mevlana İle Bir Ömür* adlı eserde, Ne olursan ol yine gel rübaisinin Mevlana’ya ait olmadığını söyler. Bu eser ne yazma ne de basma nüshalarda vardır, diye de ekler.
İran Şiiri Antolojisini* okurken gördüm. O rübai bir İran şairinin eseri olarak takdim ediliyor. Şiir Ebu Said-i Ebu’l- Hayr’ındır.
...
Yine gel, yine gel; ne olursan ol, yine gel
Kafir, ateşperest, putperest olsan da yine gel
Bizim dergahımız değildir umutsuzluk dergahı
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel

*Sufi Yay., Sezaik Küçük, Ocak 2008.
* Mehmet Kanar, İran Şiiri Antolojisi


Adem Kalan

16 Ekim 2016 Pazar

Degini


Fayrap’ın 15 Temmuz Özel Sayısı, yine de değerli bir sayıdır. Bu nüshada, 15 Temmuz ruhu şiirden çok nesirle anlatılabilmiş. Elbette 15 Temmuz ruhu nesir ruhu değil bir şiir ruhudur. Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı (Sezai Karakoç) Şehidet'in Erken Günlerini Anarak (Hakan Arslanbenzer), Diri (zafer Acar) gibi.  Dergideki Şiirlerin üzerinde oturmamışlık hakim. Dil başka yani ruh başka.  Hakan Arslanbenzer, hem ruh hem deyişçe 15 Temmuz ruhunu yakalamış.

Diğer metinler hak- entelektüel- şair üçgeninde zihin aydınlatıyor.
Bu sayının en büyük zaafı ‘Tekbir ve Küfür’adlı metindir. Tekbir ve Küfür eş zamanlı övülmüş durulmuş. Bizde Tekbirin durduğu yerde küfür olmaz. Biraz insaf, adalet, nezaket.

Tekbir ve Küfür nerede yan yana gelmiştir? Bedir’de, Malazgirt’te, Çanakkale’de? Ki 15 Temmuz’da dip dibe olabilsin. Tekbir ve Küfür yakıştırması milletimize bir iftiradır.



Adem Kalan

14 Ekim 2016 Cuma

İnsanlık Hali: Osman Serhat Erkekli





Osman Serhat Erkekli’nin son şiir kitabı: İnsanlık Hali. Kitabın adı da içeriği gibi son derece klasik, kadimsi, değişmezci. Hatta, Homo sapiens bir gün/ Afrika çayırlarına dönecektir/ Sivrisinek rahatsız etmeye devam edecek...diyecek kadar bu tavrından emin. Şiirimizin, her şeyi şiire sokmak, şiir yapmak istediği karışık bir zaman diliminde böylesi  bir mantıkla çıkagelmek ilk bakışta çelişkili, tehlikeli gibi. Şiir hem form hem konu bakımından kaos içinde bilinçsizce koştururken, tam da bu anda İnsanlık Hali gayet sakin, konularına hakim, disiplinci. Bu açıdan bu kitap ‘ruhlarımız arkada kaldı biraz bekleyelim arkadaşlar’ diyen, yerli cinsinden.
Şiirimizin genelce bir tasarım, bir yaratım aşaması yoktur derler. Gerçekten de ne Yunus’ta ne de Sezai Karakoç’ta bir şiir kurgusundan bahsedebiliriz. Peki bunun yerini şiirimizde ne alır? Ekmeğin ve suyun kanatları vardır, der Osman Serhat. Yani Batı şiirinde kurgu varsa bizde de nefes vardır. Aslında bu da manevi bir birikmeyle, günlerin ayların yılların sonunda meydana gelir. Ve nefes halinde söz olarak hayat bulur.
Yani şairler de sözlerini  milletleri gibi biriktirip söylerler. Bin yıllarca biriken Malazgirt Gazası’nda, ondan sonra biriken Çanakkale’de, ondan bu yana biriken 15 Temmuz Direnişi’nde söylenmiştir. Şairlerin de kendine ait bunlara benzer kişisel periyotları vardır.

Not: 15/10/2016, Cumartesi, Osman Serhat'ın imza günü vardır. Yer: Kadıköy, Barış Manço Kültür Merkezi sırası Akademi Kitabevi. Saat : 14-16
   

Y.Türk


8 Ekim 2016 Cumartesi

Kuruluş, Eser 6 Şiir 3





Her ne kadar edebiyat dergilerini çıktıkları dönemlere ve meydana getirdikleri meşreblere göre ayırsak da amaç bakımından bu dergileri bir ayrıma tabi tutamıyoruz. Büyük Doğu’da da Diriliş dergisinde de yapılanlar aynı murada matuftur. Kuruluş da bu gayreti gütmeye çalışıyor.  Ben Milletimde Muhammed’in (sav)  Cemalini gördüm  adlı şiir kitabı bu hedefin başka bir ayağıdır. Nuri Pakdil 1969-1984 yılları arasında çıkardığı Edebiyat dergisinin en önemli amacı için Mutlak Kitabı ve Mutlak Önder’i edebiyatımıza yeniden aktarmak,  diyerek aziz çabayı açıklamıştı.


Salih Can