DENEME
Aslında
yazarken hep bir boşluk olur, yanımda. Bu, boş olan bir boşluk değil. Dolu,
değerli, biçimden daha çok içeriği zengin
bir boşluk. Böğrümde hazır duran ahret boşluğudur, bu. Bunsuz bir şey yapamam. O yoksa yapmama da gerek yok. Can fırlak değildir. Gerçi
onun olmadığı bir zaman yok bende. Ürkerim onsuzluktan. Yirmi dört saat,
uykuda bile böyle olur. Hayatımın, düşüncelerimin
anası babasıdır. Ölüm fikrini doğallaştırdı bende. Korkamam ölümden, hayattan ayrılıp uzak ahret
diyarlarına gitmekten. Orayı Allah yapmıştır. Bir zamanlar bize
çayırı çimeniyle otaglık etmiştir. Şu an
buradayız. Ama oradan kopmak zor. Arada ipler var.
Bağlar var sonra. İnsanın canı çeker, ahreti. Ahretin yüzü bende
aydınlık, güzel, sağlıklı. Gülümser. Geçmiş dönemlerde yazılan ölüm şiirlerindeki
karanlık, tekinsiz ürpertileri kendi namıma doğru bulamam.
Batı’nın ölüm ve ölüler ülkesine dair söylediklerinin esiri altındaydı
edebiyatımız. Belki ondan öyle düşündük.
Frudyen’in iç güdü terörü mesela. Ölüm tasavvurumuzu bile etkiledi. Bizim
metafiziğimizin yüzü temizdir.
Güzeldir. Ölmüş bir kişiye bu
metafiziğin alavere dalavere,
soytarılık edeceğini düşünemem. O,
yolu aydınlatacaktır. Misafire gösterilen hürmetle, can vermişlere muamele çekecektir. Ölüm zannımca, aydınlıklar içinde ahrete doğru giden, bandırası nurlu bir gemidir.
ADEM KALAN