6 Ekim 2014 Pazartesi

cumhuriyetler ya da avarelikler





Tanrı’dan bağımsız olan başka şeylere bağlıdır. İnsan mutlaka bir yerlere dayanmak zorundadır. Mevlana’nın pergeli, ebedi bir duyuşun dünyadaki manalı eşyasıdır. İnsan, yularını Allah’a vermelidir, der o pergel. Çünkü insan ülküsüz yaşayamaz. Bu, yeryüzü ve ahret arasındaki çizgiyi lağvedecek denli derin bir ihtiyaç. Ülküsüzlük nihilizme, bireyde benlik ve umutsuzluk kaosuna yol açar. Allah’ta düğümlenen büyük duyuşlar ufalanır, yerini kısa süren avareliklere bırakır. Toplum nezdinde de bireysel bazda da durum böyledir.

Nitekim bugün Doğu’nun giderek artırdığı ulusçuluk, ırkçılık hareketleri insanların ana duyuştan ipini kopardığının bir nişanıdır. Bugün, yıllarca ve çeşitli ceremeler sonunda kaynaştığın bir toplumdan ayrılacaksın; sonra bunun acılarını görüp, bu kez de aynı kaynamayı yapmak için tersinden hareket edeceksin. Acıları başa saracaksın. İşte asıl bu,  nihilizm dolu, bir kazaya kurban gidecek bir avareliktir.  Uluslaşma, cumhuriyetleşme hareketleri ilerde yolu bir kez daha düzeltmenin acılarından başka bir şey vaat etmiyor.  Görünen köy de kılavuz istemiyor. Kendisini Tanrı’dan koparmış bir insan bugün bonzai ile ne kadar ayakta kalırsa, ırki temelli yapılara sığınanlar da ancak o kadar dayanacaklardır. Gelecekte, bugün bunu düşünmeyen ve bu tür kalkışlara neden olanlara şu sözü mızrak gibi fırlatanlar çıkacaktır. Kadim alışkanlığımız bunun ip uçlarını aşikar bir şekilde selamlıyor. Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı var, ama Allah’ın hakkı ne olacaktır. Bir gün bir Selahaddin Eyyübi  çıkacak bunu dillendirecektir. Ve gelecek bu şah insanların ellerinde, başka şeylere de gebe olacaktır. Mesela hayal dahi edilemeyecek iri bir birliğe. Bir mümin buna inanır ve şunu bilir. Hac ibadeti varsa, birlik de elbet bir gün doğacaktır.  Hac, bu birliğin teminatıdır.


 Yeprem Türk