Tanrı’dan bağımsız
olan başka şeylere bağlıdır. İnsan
mutlaka bir yerlere dayanmak zorundadır. Mevlana’nın pergeli, ebedi bir duyuşun dünyadaki manalı eşyasıdır. İnsan, yularını Allah’a vermelidir, der o pergel. Çünkü insan
ülküsüz yaşayamaz.
Bu, yeryüzü ve ahret arasındaki çizgiyi lağvedecek
denli derin bir ihtiyaç. Ülküsüzlük nihilizme, bireyde benlik ve umutsuzluk kaosuna yol açar. Allah’ta düğümlenen büyük duyuşlar ufalanır, yerini kısa süren
avareliklere bırakır. Toplum nezdinde de bireysel bazda da durum böyledir.
Nitekim bugün Doğu’nun
giderek artırdığı
ulusçuluk, ırkçılık hareketleri insanların ana duyuştan ipini kopardığının bir nişanıdır. Bugün, yıllarca ve çeşitli ceremeler sonunda kaynaştığın
bir toplumdan ayrılacaksın; sonra bunun acılarını görüp, bu kez de aynı
kaynamayı yapmak için tersinden hareket edeceksin. Acıları başa saracaksın. İşte asıl bu,
nihilizm dolu, bir kazaya kurban gidecek bir avareliktir. Uluslaşma,
cumhuriyetleşme
hareketleri ilerde yolu bir kez daha düzeltmenin acılarından başka bir şey vaat etmiyor. Görünen
köy de kılavuz istemiyor. Kendisini Tanrı’dan koparmış bir insan bugün bonzai ile ne kadar ayakta
kalırsa, ırki temelli yapılara sığınanlar
da ancak o kadar dayanacaklardır. Gelecekte, bugün bunu düşünmeyen ve bu tür kalkışlara neden olanlara şu sözü mızrak gibi fırlatanlar çıkacaktır. Kadim
alışkanlığımız bunun ip uçlarını aşikar bir şekilde selamlıyor. Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı var,
ama Allah’ın hakkı ne olacaktır. Bir gün bir Selahaddin Eyyübi çıkacak bunu dillendirecektir. Ve gelecek bu şah insanların
ellerinde, başka
şeylere de gebe olacaktır. Mesela hayal dahi edilemeyecek iri bir birliğe. Bir mümin buna inanır ve şunu bilir. Hac ibadeti varsa, birlik de
elbet bir gün doğacaktır. Hac, bu birliğin teminatıdır.
Yeprem Türk