ERKAN KARA İLE,
YENİ KİTABI “BİR aşkın şiiri” ÜZERİNE
SÖYLEŞİ
Söyleşen: Yeprem Türk
Y.T:
Erkan abi, yeni şiir kitabınız hayırlı olsun. Dördüncü kitabınız ‘Bir Aşkın Şiiri’ tek şiir, uzun bir
şiir. Bazı dergilerde bölümler halinde yayımlandı. Aşkın şiiri olup da bu
derece ebatlı şiire pek alışık değiliz. Uzun şiir yani kitaplık çapta bir şiir
yazan şairler nadirattandır, ne dersiniz?
E.K: Evet, ‘Bir aşkın şiiri’ tematik bütünlüğü
olan bir ‘duaAşk’ kitabı. Bu tür, bir şiirden mürekkep kitaplarda, dediğinizi,
önce kendi dünyanıza kabul edip görebilmek, biriktirdiklerinizin saflığı ve
yoğunluğuyla ilgili bir şey, aksi taktirde büyük risk taşır. Bunun için ben de
önce kendime yavaşlamakla başladım bu kitaba, bir kör kadar. Çünkü buğün için
öncelikli bir enerji meselesiydi aşk.
Y.T:
Aşk Anadolu insanının derin, manevi bir mesleğidir. Bazen insanımızı
gürleştirıyor bazen terbiye ediyor. Kitabınızda aşkın bir işçisi olarak sizden
bu konuda açıklama bekliyoruz.
E.K: Dediğim gibi, insanın içinde varolan bir
enerji, pozitif zihinsel bir enerjidir aşk. –Bir insan öldükten sonra oluşan
şey ne– işte o zaman varoluşun sırlarını anlamaya başlayabileceğiz; ilahi
anahtar aşk. Şimdi içimizdeki enerjiyi uyandırmaya çalışmalıyız, çünkü her
şeyin birbiriyle derin ve mükemmel bir ilişki içindeki hayat, disiplinler
üzerine vardı. Bunun için insanın yalnız fiziksel olarak değil, daha kalıcı
olan, bilinciyle de bir yerden bir yere gitme halleriydi aşk.
Y.T:
Bu kitabın yazılma dönemlerinde bol bol, Mevlana ve İbn-i Arabi
okuduğunuzu biliyorum. Aşkın tarihini bir nebze yürekten başka onu kendi
tarihinden edindiğinizi de. Tarih deyip geçtiğimize bakmayın. Kana benzer gezer
şairin içini.
E.K: Aşkın yalnız sezinilerek kavranılabilen bir
şey olmadığı, bilgiye de ihtiyaç duyulduğunu, modern insanın, hâlâ geçmişin
gölgesinde, kendisinden öncekilerin ışığında yaşadığından biliyoruz. Çünkü
insanı kendisine dair keşifleri canlı tutuyor. Bu bakımdan varoluş hâlini
anlama çabasında, ilahi aşk insani aşka da örnek olacak; bunun için gayret de
aşkın enerjisi, kanıdır diye düşünüyorum.
Y.T:
‘Bir Aşkın Şiiri’ başlığı aslında bir aşkın değil, tüm aşkları kapsıyor
gibi. Leyla ile Mecnun da var şiirde, bazen sıradan bir aşk da. Ancak kitabın
menzili sonuçta, aşkın son durağı ilahi aşktır
E.K: Buğün ben’i sevmeleri aşk sanmalar, aslında
sevgiliden başka gidecek kimselerinin olmadığını bilmediklerindendi. Bir
bilmezliğin içinde, bu eksiklik ‘insan’ın insanda yağma edilişindendi, ki yığma
bir içiz yıkmadan bir şey yapamıyoruz ve bu talana malesef hepimiz ortağız.
Şimdi ihtiyaç duyulan –sonsuz aşkı yaşayabilmek için– aşkı oluşturacak enerji;
çünkü insanın anlam bulduğu zaman yükselişindeydi.
Y.T:
Aşkınızın topluma bakışı, hizmeti? Aşk, sanat için sanata terstir de
biraz bunun için soruyorum.
E.K: Bunun için aşkınızın da insanı iyi yapmak
gibi bir derdi olmalıdır. Bir zehire dönüşmüş şimdiki aşklar ‘ben’
fazlalığından; bakın nasıl da etraf ‘ben duman’. Evet, aşka çalışmak gerekli:
bilmenin bulmak olduğunu önce kalbine anlatabilmek için. Çünkü cezbesiz buğünkü
aşklar. Gerekirse bu enerjiyi yapabilmesi için kalbi yeniden kurmalı, ki
derdin, sevgilide yalnız eşya olarak varolmak değil, aslolan mana olarak da
kalmak olmalıdır.
Y.T:
Ben derim ki: Yunus’un da Yesevi’nin de Şeyh Galib’in de, Sezai
Karakoç’un da aşkı Mehmedi bir aşktır. Kendi aşkınızın kişilikteki tarifi
nedir?
E.K: Evet, enerjinin dönüşümü olan aşk insanla
biçim alandı; bunu da dünyevi ve uhrevi olarak kurduğumuz irtibat hâli ile bize
en güzel, gül ifade eder, biz de gül ile ifade ederiz. Bu bağlamda şimdi
havlayan sesleri içinde nefsin, gülsüz gidilemeyeceğiydi sevgiliye. Evet,
aradığımız marifet gülde. Bunun için herkes her şeyden önce bir ‘bahçe’ bulmalı
kendine çünkü, gülü olmayanın sevgilisi de olmazmış derler.
KURULUŞ DERGİSİ