19 Haziran 2017 Pazartesi

İKİNCİ VS.

Ergün Yıldırım, 18 Haziran 2017, tarihli Yenişafak gazetesindeki köşesinde, içinde bulunduğumuz dönemi ‘Üçüncü Tarihsel Bunalım’ şeklinde isimlendiriyor. Oysa aydınlarımızın genel kanaati şudur: İkinci kriz ya da bunalım dönemindeyiz. Birincisi Haçlılar ve Moğollarla yaşandı. Abbasi Halifeliği ortadan kalktı ve İslam coğrafyası, onlarca beyliğe bölünmüş halde Moğolların ve haçlıların zulmü altında  tarumar edildi.

İkincisiyse Osmanlı Devletinin parçalanıp, tastamam 32 cumhuriyete (beyliğe) ayrılmasıyla baş gösterdi. Ve  hala bu dağılmanın getirdiği boşlukla İslam coğrafyası yağmalanıyor. Bugün biz, biteviye, Osmanlının dağılmasıyla gelen krizin devamı içindeyiz. Osmanlıdan sonra bir toparlanma veya ittihadı İslam noktasında bir ihya olmadı ki, üçüncü kriz ortaya çıksın.

Ergün Yıldırım’ın Üçüncü Bunalım tespiti gerçek dışıdır. Tekellüflü bir tevil yani aşırı bir yorum bile değildir. Bana kalırsa, tükenmiş bir entelektüelin uyduruk yorumlarından biridir, bu yordamsız tespit. Ya da Post-Truthvari bir algıya hizmet için söylenmiştir.

y.türk

18 Haziran 2017 Pazar

Ö...ben

İnsan; kelama, akla, izana, gerçekliğe, inanmaz ve Hannane Direği’nin iniltisini de duymazsa.

Örneğin kötülük, iyilikten daha akıllı olmanın derdine düşer ve kazanırsa. Varlıklar arasındaki minnet hissi ortadan kalkarsa.  Ve bir gün bir elma, kendi kendisini yerse.

Haksız yere bir şeyden murad almak iradeyi incitmezse. Haklılık, iradeyi ve kuvveti zindeleştirmezse.
Zaman gelip karanlık çağlar, karanlığından dolayı özür dilemezse.


Öleyim ben.

adem kalan

KÜLTÜR YORGUNLUĞU


Türkiye’ bu aralar aynada kendini seyreden bir ülke. 2000’lere kadar başka ülkelerin bedenlerini seyreden bir ülke iken Türkiye şimdi kendi rengine, öz ruhuna bakmakla meşgul. İyi hatırlanır, eskiden yabancı kültürlerin sanat temsilcilerine ilgi ülkemizde had safhadaydı. Şimdi sokak faaliyetlerinden tutun büyük konserlere kadar bu alaka zayıflamış durumda. Üstelik Avrupacılarımızda ve Marskistlerimizde de bir zevk değişimi ve arayışı var. Yani artık Avrupai zevkler Avrupa düşkünlerimizi bile tatmin etmediğine göre; ülkemizin estetik ve zevkler yorgunu olduğunu,  yeni arayışlara girdiğini söyleyebiliriz.
Bakmayın, Türkiye yüz yıllık bir süreç sonunda yabancı zevklerin dumuruna uğramış durumda. Onlar bizde bir heyecan bir gelecek uyandırmıyor. Yani onlarda bizim için bir ışık bir iyimserlik yok. Biraz da Türkiye, modernleşmesini özgül ruhuyla tamama erdirmeyi murad ettiğinden bu böyle. Artık, değirmenine su taşımak yerine, değirmenini kaynağın başına kurmak istiyor millet.

  Bu meyanda, Türkiye’nin ruhunu şad eden tek ulu etkinlik 15 Temmuz Direnişi ile gelen ruhtadır. Yeni kültür ve irfan ışığı oradadır. Milletimizin aynası olması bir bakıma bundandır.


y.t.

&

1900’lerin başından bu yana gelen birçok fikir ve akımlar aslında büyücü değnekleriydi. Özellikle 1930’lardan sonra ortaya çıkan sosyalizm, kapitalizm, faşizim gibi erken dönem fikirler, Firavun’un sarayında en iri sihri ben yaparım diyen büyücü müsveddelerine benzerdi. Sonuçta hepsi de topluma verdiği ütopik sözlerin birini bile yerine getiremeden öldü. Halk içinde değil de bürokraside yer işgal etmeleri de onların halka olan bu sirayetsizliğini gösteriyordu. Bugün bu ideolojiler nerede diye sorulsa? Kim ne cevap verir acaba? Genelce 15 Temmuz Direnişi ile Musa’nın asası indi, bütün o büyücü değneklerini yuttu, denebilir.   

Çünkü bu tür candan gelen direniş hareketleri; eskilerden ilham alıp söylersek, toplumun ve devletin rüzgarıdır. Milleti ayağa kaldırır, ululuklara kanatlandırır. Mensubiyetini topraktan ruha; ruhtan millete kadar bildirir. Büyücü akıllardan korur, Musa’nın asası gibi parlak ve ihya edici bir akla terfi ettirir. Gereksiz, popülist ve işgalci ideolojileri halktan uzaklaştırır.


y.t. 

17 Haziran 2017 Cumartesi

&

15 Temmuz Direnişi, sık sık tekrar ettiğim gibi nefestendir. Ruhu canlandıran, aydınlatan ilahi esintidendir. İhya olma isteğindendir, milletin ruhunu eylemde ve fikirde parlatma muradındandır.

**

Nefes; ruhun ve sözün hukukudur, insana selamıdır.
Alın terinin, helal hayat kaynağının temelidir. Dağılmışların kalplerini birbirine ısındıran şeydir, toplulukları millet haline getirendir.
İnsana, özünü gösteren; kardeşlerini buldurandır.
Nerede Mehmedi var, orada 15 Temmuz Direnişi ruhu vardır, dememizin sebebi bundandır.

**

Nefeste bilgi eşya halinde değildir. Nimet sıret ve suretindedir... Doğrusu ki, milletimin öğrenmesi de bilgiyi nimet mizacına eriştirmesi gibi bir şeydir.



y.türk

&



Bir önceki asrımızın politikası  sırf  CHP mantığı olarak adlandırılamaz. Eğer böyle düşünürsek, büyük çoğunluğun sessizce yaşattığı değerleri görmezsek, geçen yüzyılımız mana açısından dar ve basit olur. Biliyoruz ki CHP siyaseti, öncelikle halkı Batılı skalaya göre aydınlatmak için yola çıkmış bir azınlığın siyasetiydi. Ama kendisi bir azınlık olan CHP'nin zamanla dönüştürmek istediği ama bir türlü kayıt altına alamadığı çoğunluktan kopup azınlıkların haklarına yönelmesi ilginçtir. Bundan sonra da zaten CHP varlık olarak azınlıklarla ayakta kaldı.

Seksen yıldır çoğu kere solculara emanet edilerek yürütülen bu devlet ve millet fikri, hem ülkeyi hem de devleti tüketmeye götürdü. Aslında doksanların sonunda yükselen İslamcı hükümet, ben ümmetçi demeyi  yeğlerim, İslamcı devlet  anlayışı bu enkazı devralıp buradan yeni bir millet ve devlet fikri inşa etti. Devlet ve milletin bekasına kapı araladı.  Ve 15 Temmuz Direnişi ile de bu ihya halk tarafından kabul gördü, uğruna şehitler verildi.

Yani  15 Temmuz Direnişi’nden sonra CHP’nin azınlıkçı siyasasından, devleti ve medeniyeti taşıyacak, yeşertecek yeni bir sevadül azam siyasetine geçildi.


y.türk



14 Haziran 2017 Çarşamba

Hakkımı al benim haksızdan


MUHACERET


Rabbim
Hakkımı al benim haksızdan,
Ekmek demeden emek verdiğim
Al benim haksızdan,
Gökte hilal var, on dört aralık
Hakkımı al benim haksızdan
...



Hayata karşı naif ve kurucu bir nazar şekli var İbrahim Tenekeci’nin. Bu da şiirlerine yansıyor. Son zamanlarda fark ediyorum, Türkiye’nin durumu değiştikçe şairlerdeki nazar şekilleri de dönüşüyor. Kimi, siyasi cephelerin de etkisiyle dilini sekterleştirip sivriltirken, bazıları da İbrahim Tenekeci gibi  daha insani boyutlara taşıyor. 

İbrahim Tenekeci’nin çıkış yıllarında, duruş olarak onu en iyi anlatan şiiri ‘Mutluyum, çünkü galip gelmedim’ dizesiyle başlayan şiiriydi.  Yani yenilgi ile zafer büyüten,    ‘inna Fetahna..’ yı kalplerin fetihleri bağlamında konuşturan bir şiir anlayışı vardı Tenekeci’nin genelce.

Şimdiyse  ‘hakkım al benim haksızdan diyerek aslında ikinci aşamaya geçiyor, Tenekeci. Sanırım Türkiye’nin maruz kaldığı bitmek bilmeyen düşmanlıklar, bu hece şairini derinden etkilemiş. Mutluyum, çünkü galip gelmedim’ anlayışından ‘al hakkımı haksızdan’ aşamasına geçilmiştir, Tenekeci şiirinde. Ve bu deyiş farkı, şairde bir kırılma oluşturmuştur. Gerçi al benim hakkımı... ibaresi Süleyman'a (as) hitaben  Süleyman kıssasında geçer. Ve Mevlana bunu, Mesnevi'nin üçüncü defterinde güzelce yorumlar. 

Bundan sonraki aşamada İbrahim Tenekeci, buradan şiirine yeni bir söz alanı açabilir.  Tenekeci şiiri için yeni bir ağız aslında bu durum.  Bu dili daha da keskinleştirebilir. Çünkü, şairin bazı yeni ilhamlara açılması, şairi odun bulmuş ateşe döndürebilir.






Yeprem Türk