Hiçbir poetik metin, kasıtla ve garazla yazılmayı hak etmez. Poetik olanın ruhuna ters bir şey, bu. Eğer böyleyse, eleştirinin ve poetikanın dışına düşmüş olur o metin. Üstelik eskilerin ideolojik-poetik metinleri bile bugün, taraflılık imajıyla nisyana terk edilmişken, kasten yapılmış şiir eleştirilerinin geleceğini düşünemiyorum bile.
Garaz Poetikası. Bu kavram, aklıma Hakan Arslanbenzer'in trajedi karşıtlığı ile ilgili metinlerini okurken düşürmüştüm. Hakan Arslanbenzer, doksanlardan itibaren, ‘Türk şiiri trajik olana kapalıdır’ anlamında bir tavır sergilemişti. Ve hususta epey de mesai harcadı. Bunu da daha çok İkinci Yeni şairleri üzerinden dile getirmeye uğraştı. Bu tavrın üstelik nesnel bir karşılığı yani gerçekliği de yokken. Mesele aslında bir şiir sorunu, poetik bir problem değildi. Arslanbenzer, bunu Ece Ayhan'la yaşadığı bir olayın acısını çıkarmak için yapıyordu. Hakan Arslanbenzer’in Ece Ayhan'la konuşurken, Arslanbenzer’in İslamcı olması hasebiyle telefonun Ece Ayhan tarafından Arslanbenzer’in yüzüne kapatılmış olmasıydı, hakikat. Yani trajik veya poetik olanla bir ilgisi bulunmuyor, o metinlerin. Onlar tamamen birer intikam eleştirisidir. Ki epik olan, modern dünyada daima trajediyle iç içedir. Epik kahraman, ruhun ilkesini işletir. Ve modern dünyada ruh, daima engellenir. Modern sanat, ruhun kendi safiyetini, ahlâkını ve ilkesini yürürlükte tutmaktan alıkoymak ister. Bugün epik iki defa trajiktir. Birincisi: Ruh olarak engellenmek ister. İkincisi: Kurmacanın her geçen büyüyen dünyası karşısında mücadele eden epiğin daha fazla yük sırtlanmak zorunda kalması. Trajedi ve epik, ikisi de öyle aynı tohumdan ki. Nereden bakarsanız bakın, epik aslında bir trajedi neşesidir