27 Mayıs 2020 Çarşamba

&



Avrupa, yeniçağda kendisini antropomorfist bir kaynaktan üretti. Ve iktisadî faaliyetleri de bu memba etrafında kurdu. Avrupa’nın üretim anlayışından dolayı iki önemli unsur daim taciz edilmiştir. Birincisi: İnsan. İkincisi: doğadır. İnsan, hem iş gücü hem de kaynak olarak sömürülmüş ve aciz bırakılmışken doğa da önemli miktarda tüketilmiş ve neredeyse dünya hayatını ortadan kaldıracak derecede azalmıştır. Bugün, hem insan hem de doğa sürdürebilirlik açısından kilit noktada. Sular kirlendi, tabiat insanın yaşam ortamı adına gerekli imkânları sağlayamayacak noktada. Aslında Avrupaî üretim tarzı doğaya da insana da antropomorfist bir algı içinde daim saldırdı, onlara had bildirdi.

Yeniçağda siyaset anlayışı da bir antropomorfizm dairesi içinde değerlendirilebilir. Devlet, Hobbes’e göre ‘insan insanın kurdudur ve bu çatışmayı önleyebilmek için insan, cinsi bir iktidara yani devlete ihtiyaç duyar’.  Aslında bu görüş İbn-i Haldun’un devlet konusunda görüşlerinin sertleştirilerek söylenmiş bir başka versiyonudur.  O da ‘…devlet, ferdi diğer fertlerin saldırı ve zulmünden korumak için kurulmuş bir kurumdur’ der.

Ancak bu ilişkiyi düzenleyecek devletin hüviyeti konusundaki görüş  farklılığı vardır. Haldun, devleti nerdeyse asabiyye kuvveti olarak ele alıp ona beşerî bir irade verirken Hobbes, devlet aygıtına Leviathan yani ejderha hüviyetini yükledi. Dünyevî ve ruhanî olan, hem Sezar hem Tanrı bileşkesiyle gelen iktidar Leviathan imgesi içinde toplandı. Ve eski Yunan tarihine bakıldığında bu kavramın antropomorfizm kültüründen beslendiği görülür.



Y. Türk