Bu
günlerde politik anlamda, Avrupa’daki genel düşünce şudur: ‘Gelecek sağcı
milliyetçilerindir. İlerleyen yıllarda yönetimde onlar olacak.’ ABD başkanı Donald Trump’un eski danışmanı
Steve Bannon bu muayyen gidişatı ‘Avrupa’da her devlet artık ulus bilincine
dönecektir, kendi yerel değerlerini ve sınırların tahkim edecektir, diyerek
somutlaştırdı.
Aslında
Kuruluş dergisinin ilk sayılarında biz bu okumayı yapmıştık. Avrupalı
devletlerin dışarıya karşı Avrupalı olduklarını, kendi aralarında böyle bir
iddialarının olmadıklarını söylemiştik. Deplasmanda Avrupalılardırlar ancak,
kendi evlerinde değiller.
Çünkü
ulus fikri, ırkçılık ideolojisi ne Afrika’nın ne Asya kıtasının ne de başka bir
kıtanın ürünüdür. Aslen Avrupa malıdır. Bu ideolojik ürün, iki yüzyıla yakın
bir zaman dünyayı dolaştı, başka kıtalarda birçok yapıyı yerle bir etti,
ülkeleri yaraladı şimdi asli vatanına geri döndü.
Dönsün.
Dönecektir
de.
Çünkü
bizim medeniyetimizde, en azından temel ve kadim siyasi unsurlar
yani merkez, hiçbir zaman kavmiyetçi olmadı.
İbn
Haldun gibi, medeniyeti birçok unsurun bileşeni olarak gördü. Ve bu bileşeni
tek yapı tek millet olarak algıladı.
Üstelik
bizde Avrupa’daki gibi, kavmiyetçilik sağcılıkta yeşermedi. Sağcılık ortalama
ve vasat bir yolla hep dengeyi sağalamaya çalıştı. Gerçekte bizdeki
kavmiyetçilik anlayışı solda cereyan etmiştir. Çünkü sağcılık zihniyetinde tüm
yaralanmalara rağmen bir ümmetçilik fikri her daim kalmıştır.
Sağa
göre kavmiyet ümmettir.
Milliyetçilik,
ümmetçiliktir.
Ulus, Muhammed
(S.A.V) ulusudur.
Y. Türk