25 Temmuz 2018 Çarşamba

&


Bu günlerde politik anlamda, Avrupa’daki genel düşünce şudur: ‘Gelecek sağcı milliyetçilerindir. İlerleyen yıllarda yönetimde onlar olacak.’  ABD başkanı Donald Trump’un eski danışmanı Steve Bannon bu muayyen gidişatı ‘Avrupa’da her devlet artık ulus bilincine dönecektir, kendi yerel değerlerini ve sınırların tahkim edecektir, diyerek somutlaştırdı.

Aslında Kuruluş dergisinin ilk sayılarında biz bu okumayı yapmıştık. Avrupalı devletlerin dışarıya karşı Avrupalı olduklarını, kendi aralarında böyle bir iddialarının olmadıklarını söylemiştik. Deplasmanda Avrupalılardırlar ancak, kendi evlerinde değiller.
Çünkü ulus fikri, ırkçılık ideolojisi ne Afrika’nın ne Asya kıtasının ne de başka bir kıtanın ürünüdür. Aslen Avrupa malıdır. Bu ideolojik ürün, iki yüzyıla yakın bir zaman dünyayı dolaştı, başka kıtalarda birçok yapıyı yerle bir etti, ülkeleri yaraladı şimdi asli vatanına geri döndü.

Dönsün.

Dönecektir de.

Çünkü bizim medeniyetimizde, en azından temel ve kadim siyasi unsurlar yani merkez, hiçbir zaman kavmiyetçi olmadı.

İbn Haldun gibi, medeniyeti birçok unsurun bileşeni olarak gördü. Ve bu bileşeni tek yapı tek millet olarak algıladı.

Üstelik bizde Avrupa’daki gibi, kavmiyetçilik sağcılıkta yeşermedi. Sağcılık ortalama ve vasat bir yolla hep dengeyi sağalamaya çalıştı. Gerçekte bizdeki kavmiyetçilik anlayışı solda cereyan etmiştir. Çünkü sağcılık zihniyetinde tüm yaralanmalara rağmen bir ümmetçilik fikri her daim kalmıştır.

Sağa göre kavmiyet ümmettir.
Milliyetçilik, ümmetçiliktir.
Ulus, Muhammed (S.A.V) ulusudur.


Y. Türk