10 Mayıs 2018 Perşembe

&


Beşeri neyi okursak okuyalım, neyi yazarsak yazalım, üstünde hep bir kişiliğin kalemi vardır.  Bugün bir dağın ismini bile söyleseniz, içimizde bir karakter bir kişilik uyanıyor. Örneğin doğduğum yerdeki ovaların sırtını dayadığı dağ bana hep tabiatın hacı babası imgesiyle görünür. Ve hatırımda öyle kalır. Himalaya, sakallı amca taklidiyle yoga yapan bilge.  Mekke, Medine, Kudüs, Kahramanmaraş, Gaziantep, Urfa, İstanbul aslında  kişilikle ortaya çıkan  tipler, şehirlerdir. Osmanlı, Selçuklu, Türkiye; bunları toplayın nasıl da karşınıza kadim prototip çıkar.

Sadece bunlarla sınır değil elbette kişilik. Kültür, medeniyet, felsefe, teoloji, siyaset hepsi bir kişilikle belirir, onun üstünde taşınır. Hatta ilim, sanat. Matematik, fen, gökbilimi, şiir. Hepsi bir kişilikle doğar, gelişir, değişir, yeni bir bünye kazanır, ilerler. İbni Sina da bu konuda benle aynı düşünür. Her milletin ilim üretiş şeklinin farklı olduğuna dikkat çeker. Ve bu kişilik, milletin ortak kişiliğidir. Bu kişilik, zayıflarsa o kişiliğin bulunduğu yerde ilim de hukuk da sanat da zayıflar. Başka yerdeki gelişkin, yetenekli kişiliğe, yani milletlere kaçar. Mehmet bizim için bütün bu saydığım unsurların temelinde bulunan kişiliktir. 


Yeprem Türk