Beşeri neyi okursak okuyalım, neyi yazarsak
yazalım, üstünde hep bir kişiliğin kalemi vardır.
Bugün bir dağın ismini bile söyleseniz, içimizde bir karakter bir kişilik
uyanıyor. Örneğin doğduğum yerdeki ovaların sırtını dayadığı dağ bana hep
tabiatın hacı babası imgesiyle görünür. Ve hatırımda öyle kalır. Himalaya,
sakallı amca taklidiyle yoga yapan bilge. Mekke, Medine, Kudüs,
Kahramanmaraş, Gaziantep, Urfa, İstanbul aslında kişilikle ortaya
çıkan tipler, şehirlerdir. Osmanlı, Selçuklu, Türkiye; bunları toplayın
nasıl da karşınıza kadim prototip çıkar.
Sadece bunlarla sınır değil elbette kişilik.
Kültür, medeniyet, felsefe, teoloji, siyaset hepsi bir kişilikle belirir, onun
üstünde taşınır. Hatta ilim, sanat. Matematik, fen, gökbilimi, şiir. Hepsi bir
kişilikle doğar, gelişir, değişir, yeni bir bünye kazanır, ilerler. İbni Sina
da bu konuda benle aynı düşünür. Her milletin ilim üretiş şeklinin farklı
olduğuna dikkat çeker. Ve bu kişilik, milletin ortak kişiliğidir. Bu kişilik,
zayıflarsa o kişiliğin bulunduğu yerde ilim de hukuk da sanat da zayıflar.
Başka yerdeki gelişkin, yetenekli kişiliğe, yani milletlere kaçar. Mehmet bizim
için bütün bu saydığım unsurların temelinde bulunan kişiliktir.
Yeprem Türk