Batılılaşmak vatanımızdaki
büyük kazaydı. Gençliğimizi hafif baştan çıkaran şehvetsi bir cezbeydi. İlahi,
temiz duyuşların nurlu suyunu kara lekeleriyle kirleten damlalar yarattı bizde,
bu tutum. Şimdi içimizdeki lezzetli kıpırdanmaların nurani mi yoksa şeytani mi
olduğunu bu karışımdan dolayı anlayamıyoruz. Şeytaniyatı ve ilahiyatı iç içe
geçirdik içimizde.
Kırklı yaşıma doğru giderken bunların ayrımını derinden hissediyorum.
Önceki çağlarımda ne zavallı hasta inançlarım vardı, onlara inanmasam öleceklerdi.
Tutarsızdılar, çıkışsızdılar, bir
gelecek de vaat etmiyorlardı. Onları boşu boşuna ayakta tutmuşum. Şimdi anlıyorum
asıl büyük türküler söylenmese de ölmezler.
Oysa gerçek inanç ve düşüncelerin mimarileri oldukça farklıydı. Acele
etmiyorlar, sokaktan değil insanın içinden başlıyorlardı. Ve evrenleri genişti.
Herkese karşı üryandılar. Gizli niyet taşımıyorlardı. İlk insandan günümüze, ağaçtan
kuşa, yıldızlardan başaklara, psikolojiden sosyolojiye evrende akıp giden bir
salatın hayatıydılar.
Şimdi ideolojim: Şükürdür.
Y.T.