Yaş kırka doğru, insan,
kendini ifade etmede, sesten kopya çeker. Oraya buraya çarparak vücut bulur. İçinde
akıp gitmekte olanla doğada olan çarpışır, ses çıkarır. Sesi, sen evrene
verirsin evren sana. Mana kazanılır. Ve bu karşılıksızdır, doğal bir şekildedir.
Tabiattan anlam alırsın, karşılığında doğallık dışında bir şey vermene gerek yoktur. Doğaya doğal, insan gibi davran
yeter. Gerçi tabiattan mana da almazsan bir şey olmaz. Mana, yerinde kalır. Ve
bu iş zevklidir.
Ama bu zevk, hazza
benzemez. Örneğin haz kavramı daha çok kapitalizmle ilgili bir alış veriş
aracıdır. Haz, kapitalizmin postuna tuzdur, kokmasın diye. İnsanı, bir an boş
bırakıp iğrendirmesin diye.
Bu yaşlarda insan bilgiyi bilme makinesi
halinde değildir, bilmenin yaşaması durumundadır.
Emekten gelen ekmeğe
inanan bir soyun çocuğusundur.
Duygu ile ilmin, güneşle
günün, geceyle gündüzün birbirini idare edip gittiklerini görürsün.
Sonra ne olur
bilmiyorum.
şimdilik yaşamak, tek hayat
tek güneş, tüm insanlığa eşit mesafede tek iştir. Ve kırklı yaş biraz vakıf
malı gibidir. Bu yaşı insanlık yönettiği için böyledir.
y.t.