Kurtuluş Savaşı
ile milletimizin kazandığı nefes, sonraki yönetimler tarafından pek
anlaşılmadı. Fark edildiyse bile günün öncü uygarlıkları tarafından önü tıkandı. Filizlenmesine izin verilmedi. Ancak yine de bu nefesin
oluşturduğu kanal, halk tarafında şifahi de olsa yaşatılmaya çalışıldı.
Bugün yaşamış
olduğumuz 15 Temmuz Direnişi, bu önü kesilmiş nefesin, ilahi ilhamın devam
ettirilmesi ve yeniden keşfi anlamına gelmektedir. Ve bu durum, bizim millet olarak
besleneceğimiz ve ayağa kalkabileceğimiz adresi oluşturmaktadır.
Günümüzde
özellikle dillendirilmeye çalışılan, Mehmedilerin laikleştiği, dinden
uzaklaştığı, artık İslam topraklarında İslam’ın bayraktarlığını yapamayacağı
fikrini çürüten bir ruh halini ortaya çıkarmıştır.
Benim en büyü
korkum ise, bu millete bir medeniyet ateşi olarak gelen ilhamın, hem devlet hem
millet nezdinde tekrar söndürülme gayretlerinin başarıya ulaşmasıdır.
Şu tarihten
itibaren denilebilir hem devlet hem millet hem aydın bu ruhun kanlı canlı
haline bürünmelidir. Bu ümmetçi şemsiye altında yürümeli, oradan konuşmalı ve
oradan doğmanın yollarını aramalıdır.
Çünkü bu ilhamlar
ümmeti gözeten Rahmanın, topluma sunduğu nadir ziyalardandır. Işımalardandır.
Gelecekte kurulacak hayata kaynaklık edecek ham maddelerdendir.
Sonuçta, 15 Temmuz
Direnişi, modern bir etkinlik değildir.
Biçim ve biçemiyle kadim kaynaklardan beslenmiş ve çağı dönüştürme
niyetiyle gelmiştir. Daha başka biçimlerde de bilinebilir 15 Temmuz Direnişi,
ancak o daha çok bu öz cepheden bilinmeyi hak ediyor.
Toparlarsak; milletimizin
topluca, can pahasına dile getirdiği iyilik, güzellik, şeref isteğidir, Temmuz
Direnişi. Bu da kabahat olmasa gerektir.
Y.Türk