18 Mayıs 2017 Perşembe

&

Kurtuluş Savaşı ile milletimizin kazandığı nefes, sonraki yönetimler tarafından pek anlaşılmadı. Fark edildiyse bile günün öncü uygarlıkları tarafından  önü tıkandı.  Filizlenmesine izin  verilmedi. Ancak yine de bu nefesin oluşturduğu kanal, halk tarafında şifahi de olsa yaşatılmaya çalışıldı.

Bugün yaşamış olduğumuz 15 Temmuz Direnişi, bu önü kesilmiş nefesin, ilahi ilhamın devam ettirilmesi ve yeniden keşfi anlamına gelmektedir.  Ve bu durum, bizim millet olarak besleneceğimiz ve ayağa kalkabileceğimiz adresi oluşturmaktadır.

Günümüzde özellikle dillendirilmeye çalışılan, Mehmedilerin laikleştiği, dinden uzaklaştığı, artık İslam topraklarında İslam’ın bayraktarlığını yapamayacağı fikrini çürüten bir ruh halini ortaya çıkarmıştır.

Benim en büyü korkum ise, bu millete bir medeniyet ateşi olarak gelen ilhamın, hem devlet hem millet nezdinde tekrar söndürülme gayretlerinin başarıya ulaşmasıdır.

Şu tarihten itibaren denilebilir hem devlet hem millet hem aydın bu ruhun kanlı canlı haline bürünmelidir. Bu ümmetçi şemsiye altında yürümeli, oradan konuşmalı ve oradan doğmanın yollarını aramalıdır.

Çünkü bu ilhamlar ümmeti gözeten Rahmanın, topluma sunduğu nadir ziyalardandır. Işımalardandır. Gelecekte kurulacak hayata kaynaklık edecek ham maddelerdendir.

Sonuçta, 15 Temmuz Direnişi, modern bir etkinlik  değildir.  Biçim ve biçemiyle kadim kaynaklardan beslenmiş ve çağı dönüştürme niyetiyle gelmiştir. Daha başka biçimlerde de bilinebilir 15 Temmuz Direnişi, ancak o daha çok bu öz cepheden bilinmeyi hak ediyor.

Toparlarsak; milletimizin topluca, can pahasına dile getirdiği iyilik, güzellik, şeref isteğidir, Temmuz Direnişi. Bu da kabahat olmasa gerektir.



Y.Türk