4 Ağustos 2014 Pazartesi

KISA, HOŞ, KANSER



Başka diyarlar bilsem gitmez miydim
Üstelik sen de  bir diyarsın. 


Bu cümleler, bir öykünün tamamıdır. Kısa öyküdür. Adresi, önemli değil. Ama bu kısalığa bizim itirazımız vardır. Çünkü hayatın çoğu sahasını ele geçiren kısalık hastalığı artık rahatsızlık veriyor. Burada bir tuzak var gibi. Sonuçta hızı inşa eden ona göre de yazın türleri ve daha dİğer alanlar adına da aparatifler oluşturmak zorunda. Mesela kısa öykü, hatta tek cümlelik öyküler, hız çağının saçakları altında sürüp giden naylon hayatın, sahte edebi ürünleri gibi duruyor. Tabi, uzun metinleri taşıyabilecek kafa kalmadı, zihinler allak bullak edildi denmiyor da; işte efendim kısa öykü falan deniliyor. Zaten cumhuriyetin (cumhuriyeti de kast ederken burada asla sadece cumhuriyet kavramından bahsetmiyorum, onu oluşturan temelleri işaret etmektir amacım) okur kitlesinin kafa şekli uzun metinler okumaya pek müsait değil. Cumhuriyet okuru, edebiyatı, şiiri, hikayeyi hep kısalık üzerine kurguladı. Bana bu, medya ve kapitalizm mafyasının ufaktan ufaktan zombi kafalı bir nesil inşa etme işi gibi geliyor. Bu konuda şüphelerim var. Bu kadar hızın ve buna müteakip kısalığın, oturup kalkar gibi yemek yemenin, kalemle kağıda üç beş cümle kondurmanın bir yarar sağlayacağını düşünenlerden değilim. Daha bir sürü şey artık bu yolla yapılıyor.  Mesela üstümüzde, gömleklerin bir iki günde  eskimesi, hız çağı nedeniyle cinsler arasındaki yozlaşmaların başlaması, cinselliğin bir anlık oldu bittiye getirilmesi vs şeyler, şimdilik normalmiş gibi görünse bile, insanları sağlıklı bir şekilde yerinde bırakmayacaktır. Yanlış anlaşılmak istemem. Hormonal şeyler işte. Erkek erkektir. Kadınsa kadındır. Böyle olmalıdır. Erkek kadını, kadın erkeğini sever. Şimdiden yeni nesil, kendi hayat tarzıyla ruhta ve bedende, ilerde makinelere bağlı yaşayacak kötürümler olma yolunda ilerliyor.  Şıppadanak oldu bitti oluyor, olan şey. Velhasıl  fazlasıyla eksik, sünepe olmaya aday, bu tür işler. Yaşam, iş, metin bağlamında durumlar böyle. Kısa olarak nitelendirdiğimiz öykülerin böylesi bir arkaik yapısı var toplumda. Bunun için kısa öykülere de pek rağbetim yok. Edebiyat tarihinde, sadece bir zamanlar yazılmış bir öykü çeşnisi adı dışında kalıcı ürünler verebileceğini düşünmüyorum, bu türün. Sonuçta her eser, acelesiz bir çaba sonucu rahmine üflenmiş bir ruh ister.  


adem kalan