Sen elimden tutunca
Ben miydim yoksa bir başkası
Yürüyen seninle
(80)
Hasiktir
patron hasiktir afedersin
Sen de bizim bir şeyimizsin işte
Bunca küfür savurduk bunca güzel dedik anana
Sen de bizim bir şeyimizsin işte
Bunca küfür savurduk bunca güzel dedik anana
(90)
Birini
sahte bir çiçeğe,
diğerini
de vahşi
bir çiviye örnek göstermek için, iki şiirden
alıntı yaptım yukarıya. Şiirlerin
altlarına şairlerinin
adlarını yazmadım. İsimlere
değil,
iki ayrı şiir
anlayışına
dikkat çekmek, niyetim.
Birincisi;
gördüğünüz
gibi ilk şiirin
gözleri boncuk boncuktur. Dışarıdan,
bir şekle
de sahip görünüyor şiir,
ama muhtevada fevkalade boş.
İleri
düzeyde biçimci. Görüntüsü var şiirin
ama etkinlik alanı oldukça dar. İşin
ilginç tarafı seksenler şiirinin
çoğu
şairi
şiirlerini
bu tarzda inşa
etmiştir.
Felsefeci bir tarafları da vardır bu şairlerin.
Başka
disiplinlere ilgi gösterdiklerini ara ara duyuyorum,
biliyorum. Yani epey entelektüel sayılırlar da onlar bu açıdan.
Buna rağmen
seksen kuşağının
şiirde
hala resim çizmeleri pozisyon mısraları yazmaları garip duruyor.
Karın gökten nasıl bir kavis çizerek düştüğünü
anlatan türden mısralar var hala seksen şiirinde.
Bu aslında onların, bildikleri şeyleri
şiirlerinden
esirgediklerini ya da şiiri
nasıl bir şey
olarak algıladıklarını gösterir. Şiiri
gövdelerinden ve kavrayışlarından
ayrı bir şey
olarak görüyorlar demek ki.
İkinci
şiirse,
sert ve çirkin bir şiir.
Fakat bir o kadar da çekici duruyor. Yazılması gerekli miydi bu
şiirin?
Bence daha farklı bir imajla, yolla yazılabilirdi şiir. Çünkü
günümüzde kapitalizmin ağalarının,
bu şiirde
geçen sözlerin anlamını bazen bir şekilde
duymaları gerekiyor. İnsanlık
kriterlerine göre, hangi iş
ve yol tutuşta
hangi kıymete eş
değerdir
bir patron , bu ona şiirle
de bildirilmelidir. Gerçi ben şiirde,
öfkenin boynu bükük boğalar
gibi oturanını seviyorum, hak yememek adına. Ve bunu biraz Hakan
Arslanbenzer’in Vatan Somuttur şiirinde
görmüştüm.
Seksen
ve doksan kuşağı
şairleri
birbirine zıt kuşaklar
halinde belirirler, her yönden. Hem kişilik
hem de sanat açısından farklı alemlerin, ayrı fikirlerin
adamlarıdırlar. İki
kuşak
da birbirinden hazzetmez hatta nefret eder. Çünkü seksen kuşağı
alabildiğine
yumuşak,
gösteriş
sahibi ve form güzeliyken doksan kuşağı
ise ürün açısından oldukça sert ve yüksek bir sesle tebarüz
eder. Ayrıca, seksenler şiirinde
baygınlık dışında
okuyucuya geçen bir etkiden bahsetmenin mümkünü yok. Epik şiirse etkiyi sertlik sağlamak
olarak algılamıştır.
İkisinin
de dengesi bulunmuyor yani. Doğallık,
kendiliğindenlik değişik
kaygılardan feda edilmiş.
Seksen kuşağı
şairleri
düşünceye
bulaşmadan,
omuzları üstündeki kafalarına karışmadan
işlerini
yürütürken; doksan kuşağı
ise tam tersine feraseti, sezgiyi çoğu
defa şiddete
ya da popülist bir akla harcamışlardır.
Oysa Türk şiiri
ne doksanın epik şiiri
kadar sert ve kabadır ne de gözleri hayatı görmeyecek kadar
boncuk boncuk ve ter ü tazedir.
Yeprem Türk