17 Mart 2018 Cumartesi

AFRİN



15 Temmuz gecesi şehitlerle başladığımız diriliş ve kuruluş ruhuna yine Afrin’de  şehitlerle devam ediyoruz. Afrin Osmanlıların İznik’i gibidir. İznik Osmanlıya muştu olarak gelmişti. Osmanlının dirilmesinde, gelişmesinde ona moral vermişti. Şimdi aynı hadiseyi Türkiye, Afrin’le yaşıyor.

15 Temmuz Direnişi gecesi sonra gelen ilk gün, uzun bir aradan sonra Türkiye’nin ilk aydınlık ve umut vaat eden sabahı oldu. Aynı sabah bugünlerde Afrin’de de gözüktü. Yüzyıldır Afrin’i kabus gibi saran kimsesizlik ve yıkılmışlık hissi yerini yavaş da olsa umuda, sevince bıraktı. Ritim değişti Afrin’de. Cihanımızın sırrı azar azar aşikar oldu.

Gelecekte Afrin, İznik kadar tarihi bir görev görecek, hatırla yad edilecek. Eski Horasan, Tebriz, Buhara gibi anılacaktır.
Dirilişe ve kuruluşa verdiği ivmeden dolayı, tarih ona payındaki fethi, mutluluğu ve fazileti verecektir.

Ve sonra Balkanlardan da bir İznik bir Afrin ışığı yükselecektir. Daha oraya sıra gelmemiştir.



y.t.

AFRİN



Avrupa, Yüzyıl öncesinden İslam coğrafyasına düğüm attı. Ekonomiyi, siyaseti, sanatı, aydını kazığa bağladı. Bu düğümü çözmek hakikaten zordu. Büyük bir basirete, direnişe ihtiyaç vardı. Avrupa aynı düğümü yıllar içinde ipi daha da çekerek sıkıştırdı, kör düğüm haline getirdi. 

Ve 15 Temmuz Direnişi, bu düğüme inen kılıç olarak düğümü ortadan ikiye biçti.

Bir asırdır, İslam topraklarına ayrılıkçı hareketlerle ve terör örgütleriyle diken dikmeye çalışanlar, toprağın altında bir bahara hazırlık yapan bu güzel tohumları göremediler. Gördülerse de onları bastırmaya, toprağın içindeki bu kutlu hazineleri yok etmeye uğraştılar.


Bugün hem Mehmetçiklerimiz hem Afrin halkı, anlayış ve bilgelik dolu bir yeni hayat için mücadele ediyorlar. Birçok düğümü çözmeye çalışıyorlar. İslam’ın mutlu ve kutlu sırrını bulmak için yolculuğa çıkmış gibiler.

y.t.

AFRİN


İslam coğrafyası için diyorum, kargalar sahaya inince bülbüller gizlendi. IŞID, PKK gibi terör örgütleri masum halkı sindirdi. İnsani iradeyi yerle bir etti. 

Kargalara karşı ise bir insanlık iradesi ortaya çıkacak, masumların haklarını iade edip, onları iyilik ve adaletle buluşturacak bir medeniyetin inşasına girişecekti. Bu güç ise Türkiye oldu. 

Bu ışık, 15 Temmuz Direnişi ile Türkiye’de yandı. Şimdi Afrin’in masum ve kutlu halkına kadar ulaştı. Afrin Mehmetlerindir. 15 Temmuz Direnişi Mehmetlerindir. Halkımızın içeride yaptığı direniş de Mehmetçiklerimizin Afrin'de toplumla birlikte yaptığı mücadele de, aynı ruhtan meydana gelmektedir.

Hem Ankara’da hem Afrin’de gelecekten gelişin izlerini gördük, duyduk. Nedir bu gelecekten geliş? Yüce Devlet’in tekrar inşasıdır. Yüce hakikatin, yüce adaletin tesisidir. Ümmetin kardeşlik yoluna girişidir. Müslümanın, Müslümanın kıymetini bilişidir, onu koruyuşudur.



y.t.

&



Sömürgecilik, bütün harcı ve malzemesi yetim hakkından, zulümden doğan siyasettir. Dünyanın en adi en insafsız politika sanatıdır.

Bir hastalık çeşididir, zehirdir. İslam coğrafyasını esir eden bir hastalık olarak yayılmıştır. Tam adı ise Batıcılık şeklinde husule gelmiştir. Ve hep bir panzehire ihtiyaç duymuştur.

Bu açıdan Tanzimat, aslında milletimize yapılan bir aşı. Batıcılık hastalığına karşı dayanıklı olmamız için ruha zerk edilen panzehir. Mikroba karşı mikrop. Batıcılık bizi tam yıkamadı. Çünkü beden daha önceden bağışıklık kazandı. Ve öldürmeyen mikrop da Türkiye’yi güçlendirdi.

Asırlardır,  vücudumuzdaki bu karşı zehirle konakladık topraklarımızda. Ancak böyle yaşasak da, bu panzehiri de bedenden ve ruhtan atmak  rüyasından kendimizi alıkoymadık.  Çünkü bu rüya, kurgu bir serap değildi. Bir dua, bir  diriliş ve kuruluş çabasıydı.

Ümmet olarak sahip olduğumuz toprakları, mülkümüzü düşmandan ve onun siyasetinden temizleme idealiydi.

İnancımızın ve tabiatımızın yaşam şeklini arayıştı, medeniyetin izini sürüştü.

Medeniyetse kuru bir söylem ve deyiş değildir. Ümmetin hayat şeklidir, kadir ve itibar yönüyle de milletin salatıdır. Çaba, bu kıymetli bilişe varmak içindir. 

İnanıyoruz ki, zaman gelecek, içimizdeki bu panzehir de atılacak, topraklarımız yeni, sağlıklı ve mutlu medeniyete kavuşacaktır.



y.t.


&


Medeniyetimizin birçok kutbu vardır. Politik olarak da sanata ve hayata bakış tarzımız cihetiyle de şu an bu büyük kutupların etkisi altındayız. Ve geleceğimiz de bu büyük kutupların  tesiriyle şekillenecektir.

Geleceği inşa etme bağlamında diğer bütün kutupları etkileyen birinci kutup Mehmet Akif’tir. İstiklal Marşı’dır. Medeniyet pergelinin yere basan ayağını gösterir. Diğer kutupları tek şemsiye altında toplayan ruhu verir.

Bu kutba bağlı diğer bir kutup Yunus’tur. Gönül coğrafyasını inşa eder. Diğer bir kutup Büyük Doğu coğrafyasını işaretleyen Necip Fazıl Kısakürek’tir. Daha büyük bir kutup Büyük Doğu’nun içeriğini dolduran yine Yunus gibi hem gönül hem medeniyetin diriliş çerçevesini aşama aşama ortaya koyan Sezai  Karakoç’tur.  

Diğer asıl büyük kutuplarsa: İmam-ı Azam, İmam Gazali, Maturidi ve onların birikimlerini modern hayat içinde tekrar ihya eden Said Nursi’dir.


Bu büyük kutuplar, medeniyetimizi, ölmüş yönleri itibariyle ihya edip ayağa kaldıran, yükseltecek olan ana kutuplardır.

Y.T.

15 Mart 2018 Perşembe

DEĞİNME




 
Bu aralar, Divan şiirini, aşağı yukarı, öne çıkan şairler itibariyle okudum sayılır. Ancak bu geleneğin başlangıcı olarak Yunus kadar canlısına ve hayati olanına rastlayamadım doğrusu. Özellikle 14. Yüzyıl Divan şiirinden itibaren şiirin bir yetenek gösterisine dönüşmesi ise ilginç. Ne Fuzuli’de ne de Şeyh Galip’te aradığım hakikati buldum. Yunus’un o fikirli, hissiyatlı ve hayati Türkçesini sonraki şairlerimizin hiçbirinde göremedim. Duyguculuk ve sembolizm öne çıkmış. Belki Nabi için, bir fikir kuşanmış denebilir. Ancak o da fazla didaktik. Lale Devri ise Divan şiirine ilginç bir hava ve özgünlük katmış. Mesela şarkı türü ilk kez Divan edebiyatına o dönemde sokuluyor. Ancak aynı dönemde laik Türkçenin temelleri atılmış gibi.  Yetmiş ve seksen kuşaklarının fikirsiz Türkçesini orada aramak daha doğru aslında. Açıkçası bu şiirleri okurken yoruldum. Fikre ve gerçek hissiyata özlemim arttı. Osmanlının şair ve şiirle birlik nasıl çöktüğüne tanık oldum.

Sezai Karakoç’u bir yazımda Şeyh Galip ve Fuzuli gibi şairlerin ardılı olarak değil Yunus’un devamı şeklinde belirtmiştim. Haklıyım galiba.  Yunus ve Sezai Karakoç, ikisi de sözün ve şiirin temellerini atan iki büyük usta. İkisi de kaos zamanlarının şairi. İkisi de hayati, dirilişçi.

Yeprem Türk

&



Kırk yaş üzerine metinlerimi yazmadan önce ve yazarken altı ciltlik bir külliyat okudum. Aslında eskilerden dilimize kazandırılmış doğu külliyatıdır, okuduğum ciltler. Adı nedir, söylemem. Artık kendi adıma da başkaları adına da kolaycılığı sevmiyorum. Arayın bulun.
Kırk yaş metinlerim bitti. Dinlenmeye bıraktım. Önümüzdeki sayılarında Kuruluş’un kısım kısım yayımlanacak. Gerçi epey de şiirim birikti. Sonraki sayılarında derginin şiir şöleni vermeyi düşünüyoruz.



Yeprem Türk