9 Nisan 2016 Cumartesi

İnsanlık Halleri




Osma Serhat Erkekli’nin  İnsanlık Hali adlı son şiir kitabı çıktı. Osman Serhat Erkekli ile hem kitap hem de güncel meseleler üzerine geniş bir yelpazede bir sohbet gerçekleşti. İlerleyen sayılarda değiniriz kitaba.  Zafer Acar, Abdullah İlhan, Aykut Nasip Kelebek, Yeprem Türk, Ahmet Saymaz ve sonradan masaya eklenenler vardı. Adlarını  şimdi hatırlayamıyorum. Bağışlasınlar. En çok dikkat çeken konular ise II.Yeni, Sezai Karakoç, Cemal Süreya idi. Yer Kadıköy.




4 Nisan 2016 Pazartesi

ŞEY

                                         Üstat Nuri PAKDİL'e

Denir ki kalpler yalan söylediğinde
Acılarımız birbirine benzemediğinde
Geç kalınmıştır
Toparlanalım
Duygularımız zıt hüzünlenmeye
Fıtraten biz lastiğiz
Demeye bile
Oysa bu beklenir şey
Bir üstat çıkıp bunları...
Ülkede pürüz fazla
Bakar mısınız şu evrene Allah aşkına
Ne alıp verebiliriz ona
Boş bakıp duruyorsak
Ahrete seyahat dendiğinde

Oysa varsa buralarda yaşamak
Misal şair olarak büyük maksat
Türkiye’yi ağır kilosuna rağmen
Mısraları çatlatmadan taşımak

Maddenin insan hali olarak
Sade vatandaşlık değil mesele
Kişi inmeli ruhuna halkının ara sıra
Tanrı’dan gelen haber gibi hakeza

Denebilir ki daha en başta
İster cümle ol ister nokta
Daimlikte yer yok lükse
Gavurdağı gavurlukla kaimse örneğin
Beka hisleri Türkiye’den gitmemeli mesela


Y.T.

3 Nisan 2016 Pazar

.ARANTİ

Hı hı ilk aşkmıssın Allah’tanmışsın
Notayla verilmişsin ön es’mişsin
Güzel müzikmişsin dünyaya çalarmışsın
Atmosferle evlilik olabilirmişsin
Hava kabarcığından yavru verirmişsin
İlk aşk insanda Bedir etkisi yapar
Diye bir şey yok
Uhud’a  muhtaç edebilirmişsin



(Bedir Müslümanların ilk savaşı ve ilk zaferi. Uhud’daysa İslam ordusu güç kaybetti)

Y.T.

26 Mart 2016 Cumartesi

UZAT



Düşünmeler belki bu Yunus varlıklı
Çok kınalı gelmez üstelik size sözleri
Olsun içinde kip ve ekleri cennetin
Sabredenin  yüz güzelleştirici nimetleri
Fakat nefsin yolları duble duble öyle denili
Bu çağdan da gönül terbiyesi  üzgün geçer mi
Bu hale düşünmek ne kemiksiz ne sonsuz bir çalışma 
Ummayalım mı düzen üstüne bir melek etkisi
Ama umutsuzluk cahil resimli

Yerde biraz hayvanlık görülür
Topraktaki cennet ve cehennem etkisi silinsin tüylü
Bu ahlaklı tabiattan bir salkım üzüm yememeli
Metafiziği Allah’ın dükkanı bir insan yapmalı
Halk kadar şey değil halk ona yüksekten bakılı
Oysa halk biraz onun arasına katışsa
Düşünce, kanlı
Dünya cahil bir varlık olmasa
Bilirsiniz ha Türkiye ha Mehmet efendi
Metafizik çizmeli

Ağız, tüm organlar için yer
Dudaklara taş yok nur lokmalar inili
Bizim dünyada taşıdığımız en iyi madalya demiri
Her nefis ölümü tadacak ayet çengeliydi
Ama Türkiye dünyadan çekip gitmemeli
Haritası Bezm’den faklı kültürler aktarılı
Uzat uzat onun dünya sürgününü Allah’ım
Köşesinde sessiz gerektiğinde Haçlılara bağırtılı:
O yetimi sahipsiz sanmayın, parasız pulsuz bir cümle
Muhammed’e (s.a.v.) bir şey demeyin’le donatılı

 Yeprem Türk



METAFİZİKÇİ DEĞİLSİN KURGUCUSUN


Metafizik, Osmanlı toplumunda ‘Tarım Metafiziği’ şimdi bazılarına ‘Teknoloji ve İletişim Metafiziği’ şeklinde görünmüş olabilir. Bazıları üretim, ekonomi ve insan ilişkilerine bakarak başka metafizik adları bile düşünebilirler. Çağımızdaki insan düzeninde, çoğu sahada pornografi ileri atlı konumundadır. Geriden gelen atlıları da varın siz akledin. Ve üzerimize doğru daha neler gelecek hesap edin. Ticaretten tutun partilere kadar pornografinin azımsanamaz rolü var. İdeoloji ve ırkçılık particiliği de bunun içine dahil. Ya meyhanelerdeki ‘Bergen Metafiziğine’ futbol sahalarında oluşan ‘Messi Metafiziğine’ ne demeli?  İnsanlardaki cazibeye gelme hastalığı, beğenilme tutkusu, beden isteklerini kamçılama sevdası vs. aslında nasıl bir metafizik sapması içinde olduğumuzu gösteriyor. Birçokları buna tek başlıkta pornografi metafiziği diyebilir.  Ya da seksi metafizik.
Böylesi metafizik kurgular sayesinde maalesef, cehennem anlayışının inceliklerini cehennemde doya doya yiyecekleri kolonyal bir nihilizme dönüştüren günahkarlar bile var. Buradaki yapıyı oraya taşıyorlar. İşler artık ne yazık ki böyle. Biz günahkarlar, hesap gününde, toplu greve gideriz, Tanrı’ya direniriz ama bunu herkes yapsın, mahşerin biçimini değiştiririz gibi düşünüyorlar. Çok olursak o kadar etkili oluruz yani.  Olmazsak da içeriz, hissetmeyiz, acıları bal yaparız deniliyor.  Mahşer için Marks metafiziği devreye giriyor.
İşte böyle cennet ve cehennem olayına bile siyasal olarak bakılıyor. İnsanlar olarak nerede nasıl hangi his ve akılla yaşadığımız kestirilemiyor. Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker  folklorik şeyler gibi algılanmaya başlıyor. Ruhumuzu Yunan metafiziğiyle, varoluşumuzu varoluşçularla açıklayınca böyle oluyoruz belki de.  Üstelik varoluşçular ne kadar varoluşçu? Değiller aslında.
Oysa bu yanlış. Metafizik bunların dışında olan bir şeydir. Bu metafiziği, şu metafiziği ya da deniz metafiziği, kara metafiziği  olmamıştır. Metafizik İslam milletinin havada, karada, suda, her yerde bir duyuş biçimidir, ruh stilidir. Beka duyuşuyla ilgilidir. Ve buraya zevk, siyasa ve uyuşma kapısından çıkılmamıştır. 


Y. Türk

DE



Niçe’de ben biraz hayvanlık sezdim de
Ülkem ne zaman kendini kendinden anlar
Merhamet damla damla
Yozlaşma göl olmaz diyesim geldi

Türkiye’ye yatırılan duygular bunu sağlar
                                         bilgiler      



Y. Türk

20 Mart 2016 Pazar

UNSURLAR ÜZERİNE


Süleymaniye ölmeden önce ölen eserse, Mehmetli milleti de ölmeden önce ölen millettir. Bir millet ve bir eser için böyle şeyler söylediğimizde aslında geniş bir coğrafyanın, toplumun  ruh özetinden bahsetmiş oluyoruz.  İkisi de bir toplumsal kişiliğin kafasından gelir. Toplumsal kişilik,  insan politikasını ve hayatını etkileyen ana unsurdur. Dünya, düşünce bize bu zihniyetten mırıldanır. Coğrafya, tarih, kültür hatta ahret duygusu ve bilinci tek, geniş bu kümede toplanır. Yoğrulur.   Şebüsteri olsaydı mesela coğrafya ve tarih için insanın mahpusluğu; Ali Şeiati ise ademoğlunun zindanı derdi.  Oysa coğrafya Allah'ın bir nimetidir. Orada, düşünenler için ibretler vardır. Yazılı olmamış ayetler mevcuttur. Bu yüzden coğrafya, bazen  insanı Allah'a açan başka bir kapıdır. İnsanı Allah'a açan şey, başka coğrafyalara,  diğer kültür ve medeniyetlere de açar. İşte bu açıcı şey geniş alana yayılı olan toplumsal kişilikle belirir. Bu nedenle bir coğrafyadan başka coğrafyalara açılan, çok coğrafyayı tek bir coğrafya haline sokan her zaman gizli bir yol vardır. Bu yolu bilen insanlar coğrafyalarıyla  uyum içindedir. Bilmeyenler bu ortak kişilikten uzaktırlar.
Bu yüzden Süleymaniye ve Mehmetli Milleti de aynı ortak kişilik ruhunun sülbünden doğmadır. Örneğin Süleymaniye de Mehmetli Mileti de geniş bir coğrafyanın ve tarihin değil sadece; Tanpınar'ın rüya hali dediği manevi uykuların içinden, toplumun  ahret yatmalarından meydana gelmiştir. Toplumun içten taşıdığı özkişilik, eser verme iştiyakı sayesinde, o ulu cebirini bir kez daha konuşturmuştur. Baba bir düşünceden oğul bir düşünce çıkarmasını bilmiştir aslında. Din için öz için  tarihsellik yoktur. Din tüm zaman ve mekanları kapsar.  Ancak düşünce, belli bir zaman, yer ve mümkünler şartıyla işler.  Zaman ve mekan değişince düşünce de değişir.  Özün hükümleri sabittir. Düşünce tavuktur bu tarihi kuluçkada. Mekan coğrafyadır. Eser civcivdir. Ve bu kuluçkaya sıcaklık lazımdır. Bu ise tam anlamıyla özden ve bekadan gelen ısıyla sağlanır. İşte bütün bunlarım toplamı da milletin kişiliğini oluşturur. Ve bu kişilik Çanakkale Destanı, Süleymaniye Camii, Mehmetli Milleti gibi şumüllü yansımalara gebe kalır.


Y. Türk