5 Nisan 2014 Cumartesi

Causalité de base : avant-propos






Akla yatkın; medeniyet ve gelenek kökenli bir milletin hanedan oluşturma amaçlı kimliği: Kalbe yatkın çünkü askerine Mehmetçik diyen ve düzeni ve kutsal kavgayı askeri üzerinden yapmış bir milletin kültür ve iman özeti ismi: Yirminci yüzyılın başlattığı yirmi birinci yüzyıla sarkıttığı etnik kavganın iman temeli alınarak yeniden tarafların birbirini gözden geçirmesi gerektiği fikrini içten içe öne koyan bir titre sahip olduğu için: çoğunluğun Mehmetlerden oluştuğu, Mehmet’in bırakın itiraz edilmesi gereken bir çatı isim olmasını, birleştirme tek yekun haline getirme noktasındaki esrarlı perdeyi yönetici aktörlerin aklına haykırma gücünden dolayı: bırakın şair şairliğini yapsın, aşık olsun, saz çalsın, şarap içsin, nesre yaklaşmasın nazmının içinde debelensin dursun diyenlere karşı şairinde nesri olur, şair de devlet kurar hem bu sadece mısralardan oluşan bir devlet değil fiilen teşkilat ve teşrifatını oluşturacak kadar amacını dışa vurup ezberleri bozduğu için. Irk ve asabiyet temelli yirminci yüzyılın entrika ve propagandanın esiri milyonların önüne doğrudan dolaysız evelemeden gevelemeden devletin bütün müminlerin ortak çatısı olduğunu ve işin temelinin sevgi ve insanı yaşatma şuuru olduğunu haykırdığı için.
 
Dahası ve bil cümle: Hugo’nun nefesiyle, surların önünde İkinci Mehmet;  (Fransız şövalyesine), Ona haykırıyordu:

Kimsin sen?  (La legende des siecles) diyenlere Muhammedi Mehmetleriz deme hakkını yeniden bu ümmete kazandırma ahdinde olduğun için. Mehmetli Devleti, Mehmetlerle dolu devlet Mehmetlerin teşekkül ettirdiği devlet Mehmet adaletini, Mehmet şefkatini ve dirayetini gösterecek devlet olarak medeniyetin bin yıllık Muhammedi iradeye olan teşkilat bağı ve bayrağını omuzlayacak devlet olarak gündemdedir…

impératifs de base: deuxieme point

Allah’ın bu topraklarda herkese verdiği iştir” bir faaliyet, bir ruh, bir mesai, sosyo-ekonomiyi ve sosyo-politiği Allahın elinden alan bir iş akdi olarak Mehmetli Devleti’nin geleceği ve ideali 571 yılında doğan sevgilinin geleceğe doğru bütün doğum yıl dönemlerini bir vuslat aşkıyla kucaklama şuurudur. Bir bunu bilir. Devletler idealize edilir, kurgulanır, hukukla, orduyla parlatılır. Devlet toprak bütünlüğü olan ve siyasal bakımdan örgütlenmişi bir organize yapı. Birlikte yaşam zorunluluğu birlikte yaşanların haklarını birlikte yaşamayanlara karşı koruma ve kollama gücü yani devlet bu ise -ki evet budur-doğallık kendiliğindenlik atfeder.

 Zorlama yoktur, zorakilik yoktur. Türkiye 10.yüzyıldan beridir Türkiye’dir. Türkiye yani Türkeli, Türklerin yaşadığı yurt. Toprak parçası değildir Türkiye vatandır. Tuğrul Bey’in parmağına derviş babanın abdest alırken kullandığı ibriğinin su ağzını yüzük yaptığı muska kutusundan binlerce kez Mekkeli sevgiliye salâvatın Musa’nın Tur dağındaki harfleriyle göğsüne yazdırdığı vahyin binlerce yıllık mirasına bir soluk kadar yakın bir bağdır bu, bağlılığı, intisabıdır bu… Hayal gibi ama hakikat budur abdest testisinin su ağzını parmağına yar yapan bir devlet bilincini yirmi birici yüzyılda bizler taşıyoruz, taşıyacağız.

conclusion de base: troiseme point

Türk devlet şuuru, insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışı aynı zamanda ve kesinlikle ilayı kelimetullah temellidir. Allah ve Devlet; Muhammed (a.s) ve Devlet aslında, devletin silsile beyanıdır ve zamanın zeminin önünde ne lazımsa o yapılmalıdır anlayışının real politiği eğer soy ve kurucu lider kendine ve ahfadına Mehmetli Devleti diyorsa, benden onlar, benimle onlar sahiplenişi yani, tarih boyu öyle olduğu gibi (Osmanlı Beyliği-Danişmentli Beyliği- Artukoğlu beyliği- Tolunoğlu beyliği- Selçuklular vs..) belki bir Mehmet adında beyimiz yok ama (ola da bilir) Mehmet’in kalbe+ruha+sırra+hafiye çekilen lafzayi celali bütün azaları beyinde tamam eyliyor.

(Kuruluş , mart nisan, sayı 2)

MEHMET HABİL TECİMEN

27 Mart 2014 Perşembe

Hakan Kalkan


Irak Mı Sandın Filistini Çanakkale İçinde

Filistinde çocuk olmak diyorlar ya
Ne varmış Filistinde çocuk olmakta
Vahşet şuymuş buymuş vahşet ne kelime
Taş atacak gücümüzde mi yok şu incecik bileklerimizde
Hem Allah var bilir misiniz bilmem
Bizim Allah’ımız bizi korur
Onların oyuncakları bile parçalar bedenlerimizi
Ömer’in bağırsakları dışarı çıkmıştı bir keresinde ben gördüm
Bilyeler vardı ben gördüm
Ama siz görmediniz ve duymadınız
‘Vücudum beni öldürüyor Allah’ diye bağırırken
Ve sıyrılmak için çırpınırken bedeninden
Hepimiz dua ettik Rabbimiz meleklerin kuşatsın bizi
Öcümüzü alalım güç ver bileklerimize
Rabbim babalarımızın kefensiz canlarını sürütme kafirlere


                                                                                                   (Fayrap)




Hakan Kalkan, Türk şiirinin son dönemde yetiştirdiği ilginç bir isim. Berrak,  yalın bir zihne sahip öncelikle Kalkan.  Açık, sade ve değerli her eser aslında veli nimettir. Hakikatte halkın zihni de buna yatkındır.  Açıklık verim sağlar çünkü. Güven vericidir. Aslında Türkçe, gerçekte böyle çalışıyor. Felsefi metinlerde bile, yazar biraz diri olsun konuşmaya devam ediyor Türkçe. Elbette bir ihtiyaç şartı var Türkçede.  Gerçi son zamanlarda buna pek itibar eden yok.  Hızlı iletişim hızlı haberleşme tipi böyle bir şeyi mümkün kılmamaya çalışıyor. İnternette kodlar eşeklerle taşınmıyor hani, koşan bir ışık hızıyla karşı tarafa ulaştırılıyor. Ve  insan anlamayı da böyle gerçekleştirmek istiyor. Yanılıyor. İnsan sağlığına kavuşmak istiyorsa idrak kodlarını beyne  eşeklerle taşımalı oysa. Ama bu eşeğin saatte beş km giden eşek olmadığı bilinmeli. En karmaşık olup da doğru çalışan sistemler, böylesi bir açıklığa dayanır.

Sadece halkın anlayıp da sevdiği, ama burjuvanın sarayına sokmadığı bir dile sahip şiir. Ama aynı zamanda, bu durum onun eskimemesini sağlıyor. Kişilik olarak da siyaset olarak da, tazelenmesine katkısı var şiire bu dilin. Kişilikte ve siyasette hem epik hem gelenekseldir, şiir. Nettir de.  Cumhuriyet nesepli değil. Yani kişilikli. 



 MAHMUT BAY

12 Mart 2014 Çarşamba

KURULUŞ DERGİSİ VE YAYIMLARI

SAYI 2
SAYI 1
şiir
düşünce
şiir

                             

9 Mart 2014 Pazar

hz. beygir




              
Ey içimdeki gücüm ey hazreti beygirim
Bu yeprem’in bir gün pil gibi bitecek
Ama Allah’ımız; Mehmet, Nuri, Saffetle...
Dünyada görünmeye devam edecek 





y.t.

3 Mart 2014 Pazartesi

SAYI İKİ




  
KURULUŞ dergisi. İkinci Sayı.  İki gün içinde dağıtıma verilecektir. Bu sayıda iki şairle söyleşi yaptık. Usta şair Erkan Kara ve genç şair Aykut Nasip Kelebekek'le. Zevkle okuyacağınız önemli söyleşiler olduğunu düşünüyoruz bunların. Mehmet Habil Tecimen bu sayımızda birçok metne imza attı. Batıyı dip ve başıyla kavramış bir yazardır, M. Habil Tecimen. Cahit Koytak bir şiirinde amerikaya karşı şu dizeleri yazmıştı:‘Geciktikçe geciken bütün Bünyaminlere/ Kol kanat gerebilirdin oysa sen Amerika. Salih Can Siz şiirinde farklı bir amerika anlayışını dillendirmiş. Amerika'ya ya da batıya 'KAPÇIKAĞIZLARI! diyor.  Tecimen'in Sevgilim adlı şiiri yalın ve kaliteli bir şiir. Ayrıca değinmeler bölümü yine canlı.Bu sayıda devlet üzerine denemeler ağırlıkta.

a. k. 

19 Şubat 2014 Çarşamba

HOŞ GELDİN EDEBİYAT!


Yıllar önce İsmet Özel, bir şiirinde söyledi.  Gazetelerin kelimeleri tutukladığını,  kısırlaştırdığını. O zaman için bu doğruydu. Gerçekten, gazetelerle bir millet kelime fakirliğine nasıl sürüklenir?  Geçmiş yıllar içinde görüldü. Ancak şimdi durum çok farklı. Gazeteler günlük çıkmalarına rağmen dergilerde gördüğümüz fikir atraksiyonlarından çok daha önde. Bu bakımdan edebi dergiler zayıfladı. Gazeteler güçlendi.  Edebiyat dergisinde bir fikir takibi yapmak neredeyse hayal gibi. Mesela Hareket dergisi güçlü bir fikir dergisi olarak var oldu. Diriliş hakeza müthişti. Ölüyü diriltti.  İnsana değişik türlerde de olsa bir çeşit  yol haritası  sunmakla ödevliydi, geleneksel dergicilik. Mavera ve Edebiyat dergisi de farklı görevler ifa etti. Üstelik bunlar hayati görevlerdi.  Birer görev söylemine sahip namlarıyla tarihteki yerlerini aldılar.

Hareket dergisinin son ucu şu an için İtibar dergisi içindedir. İsmet Özel çünkü, Nurettin Topçu’dan aldığı ipi radikalleştirdi. Ya da bitirdi. Söylediği doğruları bile aynı radikallik içinde kaybolup gitti, Özel'in.  Bu çizgiye olan güveni sarstı, İsmet Özel. İtibar dergisi, Anadoluculuk kanalına eski itibarını tekrar iade edebilir mi? Hayır. Çünkü İtibar dergisinin bu tür söylemleri taşıyabilecek ne bir şairi ne de bir düşünürü var.  İbrahim Tenekeci bu tür işleri Mehmet Emin kadar ancak başarabilir.  Lütfi Bergen’le denendi  ama o da olmadı.  İsmail Kara ise, bir biyografi ya da geçmiş zaman fikirler yorumcusudur. Belki Hakan Arslanbenzer,  Anadoluculuğa tekrardan ruh üfleyebilirdi. Çalışkandır, şairdir, müthiş bir yorumcudur. Ancak ona da  bazı dergiler,  itibarsızlaştırma üzerinden giderek  engel olmaya çalıştılar. Başardılar da. Sanırım bu baskıda,  her alanda etkin bir  varlık göstermek isteyen gülen cemaatinin dergilerle yaptığı işbirliğinin etkisi var.  Edebiyat  dergisiyle son bulan fikirci dergi geleneğinin sona ermesinin temelinde bu türden ilişki  ağı yatıyor. Önce Anadoluculuk bitmeliydi, sonra Diriliş geleneği kapatılmalı,  bazı dergiler üs olarak kullanılarak edebiyat sahası bazı anlayışlar lehine genişletilmeliydi. Çünkü Büyük Doğu, Diriliş, Mavera, Edebiyat derken  koşar adım giden bu büyük şahlanış birileri tarafından durdurulmalıydı. Şu an edebiyatımızda otuz yıllık bir boşluk var.  Bu boşlukta Avrupa ve Amerika’nın payı nedir?  Bilinmez. Büyük ihtimalle böyle düşünüldü.

Şimdi ne var?  Ortam tekrardan hem bir fikrin davasını güden hem de fikir şairliği yapmak isteyen dergilere açılmış durumda. Çünkü mafyatik edebiyat ilişkileri bitmiş vaziyette.   Bulanık su duruldu yani.  Karanlık ilişkiler ağına takılan edebiyatın üstünden sisler dağıldı.  Aslında ortamda bir üretimin olmadığı da görülebilir bu ara. Mavera ya da Edebiyat dergisi döneminin ferahlığı ve açıklığı var gibi de diğer yandan.  

Adem Kalan

18 Şubat 2014 Salı

ERKAN KARA ŞİİRİ



Erkan KARA, üç şiir kitabı çıkardı şimdiye kadar. Sanırım dördüncüsü de yolda. İlginç bir şiir dokusu var Erkan Kara’nın. Özellikle son kitabına alacağı şiirlerde bu özgün doku daha belirgin. Belki de son şiir kitabı Erkan Kara’nın zirve kitabı olur. Çünkü sesini en iyi kullandığı şiirleri Kara’nın, son ürünleridir. Üstelik en yalın şiirleri de bunlardır. Tekniğiyle sesi bir noktada buluşmuş gibi. Aslında Erkan Kara, bu son şiirlere ulaşmak için şair olmuş birisidir. Bu bakımdan amacına ulaşmıştır da. Son şiirlerindeki ferahlık biraz bu doyumdan kaynaklanır. Müslüman duyarlılığın bir başka nefesi var ayrıca şiirlerinde.


 Erkan Kara, bilmeyenler bilsin diye söylüyorum. İnancını değişik, zor geçitlerden geçerek kollamış birisidir. Kültürel bir Müslümanlığı yok her bağlamda. İnancını her daim, belli sınırlar dahilinde muhafaza etmeye çalışır. Çaba gösterir. Garantici değildir. Korku ve ümit arasında yaşar hayatını. Zaten şiirlerinde de bu hissediliyor. Onun, konuşmalarını kıssalarla süslemeyi sevmesi, bu sık sık yapılan tazelenmeyle alakalıdır. Aslında bilge bir tarafının olması şiirlerinin biraz da bu özelliğinden kaynaklanır. Mesela çoğu şiiri, temelde ya böyle bir kıssayı hatırlatır ya da özlü bir söze dayanır. Bu anlamıyla, tarihi gençleştirebilen ender şairlerdendir.
Erkan KARA
 Aklında ne var Erkan Kara’nın, bilmiyorum ama, İbni Arabi ya da Heinrich Heine tarzı alim ve şairlere sarılmış durumda şu an için Erkan Kara. Sanırım konuşkan, bilgelik şiirlerini tamama erdirmeye çalışacak? Derin bir nefes alıp yola bir kez daha çıkacak. Bu işin sonunda,  şiir diye bir şey yoktur, diyebilir. Çünkü konuşmalarında ara ara bunu sezdiriyor. Hakikaten bu durum ise, beklemeye değerdir


 Müzik, Erkan Kara’nın şiirinde önemli bir yer tutuyor. Vazgeçilmezidir şiirinin, müzik. Bir müziği olmayan bir şairden bahsetmek de mümkün müdür? Hayır. Aşağı yukarı her şairin az ya da çok sese, müziğe yaslandığı bilinir. Soyut için de somut içinde bu böyledir. Ancak Erkan Kara şiirinin müziği elde ediş yöntemi farklıdır, diyebiliriz. Tiz değildir mesela. Sizi yormaz, şiirinin sesi. Efendimiz (sav),  bilge adam, kalender tavır, sükut, bazen bir doğa resmi, çöl, İstanbul. Tatlı bir meltemle şiirin içinden belli belirsiz geçip giderler. Teknikte de muhtevada da böylesi bir iklimin şiirini yazıyor Erkan Kara. 


Adem Kalan