17 Kasım 2017 Cuma

&


Her ne kadar bayrağımızın şekli, ulu bir duruştan sonra gelen hadis ise de manası kadimdir. Ve hadisten sonra da mana ve biçim uyuşmuştur. Ve bu biçim ve anlamın insanı bellidir. Birlik ve Tevhid ilkesi güdenlerdir. Şanı yüce olanı ululayanlardır. Büyüklüğü sonsuz bahşediciye şükredenlerdir. Ve hepsi de tek millet ruhu etrafındadır. Eskilerin dediği gibi halkım bir üzüm salkımıdır. Bu salkımdaki tanelerin sayısı suret yönündendir. Hepsinin suyu yani manası aynıdır.  


Y.Türk

&


Haneflik, akabinde İslamlık: Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet. Anadolu irfanı, Tasavvuf, kelam, dört mezhep ve bunları kapsayan ehli sünnet vel cemaat. İslam felfesinin daha nice alt kolları, bayrağımızın dalgalandığı nice  topraklarda dile gelmişlerdir. İnsana ışık olmuşlardır. Nice bölgeleri mamur ve ihya etmişlerdir. Ne sadece tene ne de sadece içe seslenmişlerdir. Hem batındaki göze hem de dıştaki kulağa konuşmuşlardır. Birer meşrep haline gelmişlerdir. Allah’ın nuru ile bakılmalardan ortaya çıkmışlardır.



Y.Türk

14 Kasım 2017 Salı

&



Bayrağımızla ontolojimiz iç içedir. Hem bireysel hem de kamusal olarak ontolojik bir oluşumu yaşatıyor, bayrağımız bize. Tabii bir son değil sonuç olarak. Ay yıldızla donanan bir ruh, aynı zamanda bir diyardır da. Toprağın altındakileri ve üstündekileri aynı ahenkte; mutlulukları ve cefaları aynı sütunda cem ettirir. Sürekli ve kesintisiz bir varoluş durumu yaşatır. Cefaları çoktur bayrağımızın. Ama: Cefa çanı, derler de; cefa ezanı, demezler. Yani cefa bayrağı diye bir şey yok.  Bayrağımız milletimize nice acı ve şahadet mertebelerinden sonra verilmiş de olsa bayrağımız, milletimizin tarihinden, ruh ve vücudundan misk gibi çıkmıştır.  


Y.Türk

&


Milletim olarak ruhumun iç ve dış çevresinde bunu tecrübe ediyorum. Biz bir gün tarihin yolunda yürürken ulu ve çetin bir olayla bir simge oluşturduk. Ve bu simge kaderimizin yolunda bitip açan taze, yeni, orijinal bir çiçek gibiydi. Kurban bayramı çiçeği ve Ramazan bayramı çiçeğinin bitim ve açım aşamalarına benzer, bayrak çiçeğinin bu yeşermesi. Kurban bayramı çiçeği, Ramazan bayramı çiçeği ve akabinde bayrağımızın çiçeği.  Sonra ümmetin, milletin, tarihin, sosyolojinin, medeniyetin ve kültürün asıl varlıklarından biri haline gelme çiçeği.


Y.Türk

&


Bayrağımızla bürünüyoruz, bürüyoruz. Kur’an’ı bürüyoruz ay yıldıza.  Ulu bir ülküyü, ulu bir mülkü bürüyoruz kalbimizle birlikte. Kerim olanın Rahman olanın isteğini, Peygamberi Azimüşşanın muradını, kalbin, zekanın, ata yurdunun ak dileklerini bürüyoruz. Gülü, bülbülü, salatı, orucu, özümüzü, alimleri, tarihi, geleceği. Bunları bir bir sarıyoruz. Toplum ve insanlar olarak yaratılışta verilmiş dengemizi, insanımızı, kültürümüzü, medeniyetimizi kuşatan mizanı ve bu ölçünün herkese dağılmasını bürüyoruz bayrağımıza. 


Yeprem Türk 

KORO


Doğanın ve hayatın, derinlikte akan ve insanı bir adem olarak besleyen tınısı çoktandır yitti.

Sadelik, yalınlık yitti. Dünyayı epey zamandır bir gürültü kapladı. Hem en dayanılmazı, en çirkini, en kötüsüyle.

Silahların musikisidir insanların kulaklarını melodi diye dolduran şey.  Eski tarihlerin hiçbir döneminde silahlardan bu kadar büyük bir koro işitilmedi.

Öldürücü silahlar bu derece büyük bir sese ulaşmamıştı. Bu kerte gelişmemiş, semizlenmemiş,  insanları bu denli etkisi altına almamış, korkutmamıştı.

Silah yapımı, silaha yatırım hem ekonomik hem felsefi bir bakış açısı oldu. Bazı devletlerin ekonomileri ve varlığı silahlar konuştuğu sürece ayaktadır.

Ve silah da felsefi bir araç halini almıştır. Pozitivizmin ve onun ülkü basamağı olan ateizmin son aşamasıdır. Bu gidişata dur denmezse bu felsefe insanın içine kadar işleyecektir. İnsanı silahların gölgesinde daha kötü bir yolculuğa hazırlayacaktır.
Saçtığı zehirlerle bir yandan insanın biyolojik yapısını değiştirecek diğer yandan da dünyayı ruhiyatta şizofrenler kasabasına dönüştürecektir. Ve silah kaba ve kem bir alettir. Onun çok olduğu ve çok kullanıldığı yerde kabalık ve bönlük de artacaktır. Rahmetli Mehmet Akif, yaşasaydı, ‘medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ın nasıl iyicene semirip zombi halini aldığını görse bu mısraını değiştirir miydi bilmiyorum.

Dünyada intiharların ve uyuşturucu kullanımının oranı gittikçe artıyor. Bu durumun birçok şeyle ilgisi var. Ancak açıkladığımız şeyle alakası daha derin.

Yeryüzü, artık insanla olan uyumunu kaybediyor. Zıtlaşıyor. Birinci sebep sanırım bu olsa gerek. Silahların varlığı büyüdükçe insanın varoluşsal alanı azalıyor.

Sular çekiliyor, kirleniyor. Toprak, kimyasını kaybediyor. Ve insanlar birbirine yardım etsin diye var olan ahlak zayıflıyor. Gökyüzünün altında tüm zorluklara rağmen mutlu ve umutlu Adem ve Havva personası bir kırılma yaşıyor.
Bir şiirimde demiştim ‘İnsanın dünyadan inip gidesi geliyor.’


Adem Kalan

&


Yahya Kemal, Hilmi Yavuz gibi şairler daha çok kavram kültürü ve felsefesinin son şiir uçlarıdır. Teorik düzey, ameli seviyenin epey üstünde tutulur. Fikir olarak kuracakları halkayı kavramlarla tarihten günümüze sarkıtmak onlar için yeterlidir. Bu halkanın eyleme geçmesine gerek yoktur.
Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi şairlerinse hem kavram hem de amel tarafına önemli ölçüde dikkat ettikleri görülür. Ne de olsa insan ruhunun, fikir ve duygu kategorilerinin hareket ile taçlanmasıyla bir anlam kazanacağını bilirler. Yunus Emre örneğinde olduğu gibi.
Aslında İslam felsefesinde pratik yani ameli felsefeye siyasi felsefe de denir.  Siyasal İslamcılık teriminin daha ziyade ameli olması hasebiyle buradan beslenmişliği vardır. İbn-i Sina’nın nübüvvet felsefesi de buna benzer yönler taşır. Sadece Nazari felsefe, Siyasal İslamcılık gibi bir terime pek kapı aralamaz. O toplumu ve devleti daha çok ütopik bir sistemin içine konumlamıştır. Yani kavramsal bir düzen öncelenmiştir. Ameli taraf geri çekilmiştir. Metinsellik öne alınmıştır.

Günümüzde pratiğe önem veren Akif gibi İslamcılar ile Yahya Kemal gibi teorik yani kültürel ve kavramsal olarak İslam’ı benimseyenlerin kavgasının kökü ta buralara, Aristo’ya kadar iner. 


Yeprem Türk