6 Nisan 2017 Perşembe

İŞ


Hukub miktarı* yattıysa
Türkçe artık iş tutsa

Ne kadar kuyuya atıldıysa
O kadar güzellik kazandıysa

Namazını iğne iplik gezse
Yırtık sökük çok, dikse

Allah adı ona heyecanlıysa
Her sene gidip hacı olsa

Yolunda pırıl manalar görüp
Nur gibi toplayıp cebine koysa

                             *80 yıl.

Y.Türk

3 Nisan 2017 Pazartesi

&


Bazen öyle anlar olur ki toplumun o durağan halleri içinde; siyaset,  sadece mal mülk rant, koltuk, yıkıcılık, bölücülük suretinde bir araç haline geçiş yapar. 
Yani artık siyasetin de bir siyasetinin olmadığı zamanlar yaşanabilir.
Siyasetin, yandaşlarına arazi ve ihale fabrikası gibi çalıştığı bunun dışında hiçbir maneviyat ve ülkü derinliğinin gözetilmediği düşük ve basit bir seviye görülebilir.
Ve anlaşılır ki hem millet manası ve hem devletin  basireti yavaş yavaş ölmeye başlamıştır.
İş bu aşamalardan sonra, top atışları gibi tehlikelerle millet uykudan uyanır.
Başkaları tarafından kendisine montajlanmış hayat anlayışından vazgeçer, kendi özünün derdine düşer onu kurtarmaya çalışır. 
Modern Türk tarihinde halk için bu türden uyanışların ve kalp atışlarının en hızlı olduğu duraklar Çanakkale ve 15 Temmuz direnişi ile yaşanmıştır.

Y.Türk








2 Nisan 2017 Pazar

BU KADAR DA OLMAZ


         Şehitlere kem gözlü laf edenin çayı içilmez.

Nasıl bir adamdır Arif Ay bilmiyorum. Sadece, Türk şiiri için bir şey ifade etmeyen, hem estetik hem konuşma bakımından sınıfta kalan şiirlerinden tanıyorum onu. Kudüs, Filistin üzerine şiirler yazmıştır. Ancak, ne yaparsanız güzel yapın ya da hiç yapmayın, düsturuna onun uyduğu pek görülmemiştir.

Arif Ay, bir yerde şu anlamda sözler sarf ediyor. Yediiklim Dergisi, gençler için büyük bir imkandır, ancak gençler bunu değerlendiremiyor. Doğrusu bunu söyleyen insanda kasıtlı bir şeyler ararım. Ya Yediiklim dergisini bilmiyor ya da bu toprakların ruhuna aykırı bir projeye el veriyor.

Yediiklim dergisi yönetmeni Ali Haydar Haksal, bence bir projenin adamıdır. ...Büyük Doğu, Diriliş (Mavera, Edebiyat) kanalından gelen coşkun damarı söndürmek için araya sokulmuş bir dergidir, Yediiklim. Ve diğer bir görevi de edebi potansiyeli yüksek gençleri iğdiş etmek, onlarla uğraşıp kişiliklerini bozmaktır. Ben bunu, orada olduğum ikinci sene anladım. Ama bu işte Cahit Zarifoğlu ve Maveracıların hataları büyük. Erbakan kadar tedbirli olabilirlerdi.  

Bunları niye yazıyorum. Artık her şey apaçık olarak gözükmüştür. Ve Ali Haydar Haksal’ın Avrupa’dan Afrika’ya kadar olan bölüm içinde yaşayan Müslümanların haklarını tek başına da olsa savunmak için canhıraş savaşan devletim ve ülkem hakkındaki aşağılamaları,  15 Temmuz Kutlu Direnişi’ni neredeyse tantanaya benzetmesi ve şehitlerimizin ruhunu sızlatması ve bu hususta  nezaket sınırını aşması çok ilginç olmuştur.

Ve Arif Ay’a soruyorum. Kahramanmaraş’ın gavurlara karşı koyarak ve İslam’ı namus yapıp savunmasıyla elde ettiği bir kahramanlık niye Yediiklim dergisi sahibini rahatsız eder? Ben Maraş’ı severim ama Maraş’ın kahramanlığını sevmiyorum diyen bir biridir Ali Haydar Haksal. Gençler, şimdi bu şahsın dergisinde İslam edebiyatını, İslam şiirini terakki ettirecekler öyle mi? Açıkçası biz Muhammediler burada ilim, sanat, irfan değil; bir düşkünlük ve gizli bir hendekçi anlayış görüyoruz. 


Y.TÜRK

1 Nisan 2017 Cumartesi

Dünya kabalaştı dostlar* İyisiyle kötüsüyle ayılar


Benim şiirlerimde kullandığım bir iyi ayı bir de kötü ayı metaforu vardır. İyi ayı; biraz metafizik tavırları olan ve kötü ayıya nazaran oldukça yumuşak, merhametli, acımalı bir ayıdır. Hatta uhrevi çizgiler bile taşır bu ayı üzerinde. Şimdi diyeceksiniz, bu ne demek. İyi ayıyı, samimi ama yeteneksiz siyaset manasında kullanıyorum. İyi ayı: kırıp dökmek istemiyor, iyilik ve inşa ehli olmayı umar, ama yine de sakarlık ehlidir. Ayı ayıdır sonuçta. Kırar saçar, niye kırıp döktüm diye de bir kenara geçer ağlar, günah çıkartmaya çalışır. İşte temiz kalpli ama yeteneksiz siyaset dediğimiz şey böylesine narin bir ayı.  Bu, sadece genel siyasetin bir kısmı
Karşı taraftaysa, dünyayı,  hayatı yaşanmaz  hale getiren kötü ayılar var. Amerika, İngiltere, Almanya.... Ve bunları bu mantıkta yol yürüten kötücül Batı felsefi. Batı siyasası, Batı ekonomisi, Batı sosyolojisi. Kısacası insanı hem içerden hem dışarıdan yağmalayan  acımasız ayılık.
Hülasa şu an için dünya iki telden çalıyor. Daha doğrusu yaşamda iki sendrom var. Biri kötü ayılık diğeri de mazlumları tutan kollayan, irfan yoksulu, kalbinde zerre kadar kötülük taşımayan, derinliksiz ve yeteneksiz iyi ayılık.
İşte 15 Temmuz Direniş ruhu, bu iki ayılık durumuna da meydan okuyacak bir şekilde doğan derin bir Diriliş ve Kuruluş ruhudur. Medeniyet mayamızdır.

Y.Türk



DİL


Batıcılar 1923’ten her şeyimizi Avrupaileştirmeye çalışırken; İslamcılar da kazanımlarımızı Arabileştirirler.  Mesela daha önce İsmet Özel Türkçe için Kur’an’i bir dil demiş sonra bunu Türkçe Arabi bir dildir’ yargısına kadar taşımıştı. Hakan Arslanbenzer Fayrap, 84. sayıda dil bahsinde aynı yere parmak basmış. Hatta aynı şeyleri söylemiş. Bu yanlış kanı, anlaşılan o ki İslamcıların ortak kararı. Türkçe Arabi kaynaklardan beslenmiştir ancak Arabi bir dil değildir yani, varlığını kendi öz kişiliğinde yoğurarak gerçekleştirmiştir. 
Hakan Arslanbenzer’in Türkçe sonradan İslamlaşmış değil, ancak İslam’la gerçek anlamda varlık kazanmıştır, diyor. Doğrusu şudur: Türkçe İslam’dan önce hanef bir dildi. Sonradan da İslam’la Muhammedileşti.

Mehmedi bir dil oldu.


Y.Türk

28 Mart 2017 Salı

&

Direnme gerçekleşmezse bir millette tarih kurma yeteneği de kesilir. Tarih ağacı çünkü direnmelerle ve binbir özenle yetişir. Hem maddi hem de manevi olarak meydana gelen kazanımlarla boy verir. Sadece somut sahadaki zaferler, tarihi ileriye taşımaya yetmez. Bizim zaferlerimiz bir yönüyle yeryüzüne diğer yüzüyle ahrete bakar. Zaferlerimizin ve direnişlerimizin içinde çuval çuval aydınlık ve umut vardır. Hem zekaya hem de gönül gözüne aşinadır. Halkla konuşur, ruhu işitir. Hiçbir savaşımız yoktur ki temelde Allah’ı ululamasın. Bu nedenle nasıl Bedir mana bakımından tükenmezse 15 Temmuz Direnişi de bitmez. Savaşlarda da soy zinciri devam eder. 15 Temmuz; Çanakkale,  Malazgirt suretinde geldi. Türkçe konuştu, temizdi, ilahi ilhamdı. Bir bakıma nefes halinde bir kelamdı, gelecekle alakalı, Allah ve dünya ilgili söz söyledi. Bir teklif sundu. Ve bu teklifte evrensel bir gerçek vardı. İman, adalet, açıklık, eşitlik vurgusu yaptı. Büyük olan direniş ve savaşların böylesi kendine has bir alemi ve kişiliği bulunur. Millet olarak, Bedir’in, Malazgirt’in, Kurtuluş Savaşı’nın yanına aynı karakterde bir kardeş daha ekledi Allah. Bu da 15 Temmuz Direnişi. Yani bir şiirimde de dediğim gibi, ümmet bir kez daha cübbesini giydi ve şehadet parmağı gibi ayağa kalktı. 

y.türk

26 Mart 2017 Pazar

Hukup mu Yüzyıl mı?



A. Rimbaud, şair çağının adamıdır derken; Şems, insan vaktine bağlıdır, şeklinde konuşur. Ve bu iki söyleme arasında dağlar kadar fark bulunur. Rembo, çağın gerekleri neyse şairi ona uygun davranmaya davet eder. Şems ise, vakti kıymetlendirmeyi, iyiliklerle donatmayı ve ona bir bilgelik katmayı, onu olgunlaştırmayı salık verir.

Elbette doğu ve batı arasındaki zaman konusundaki tutum farklılıkları bununla sınırlı değil.   Örneğin birçok şarkçı şairler gibi Sezai Karakoç da doğuda zamanın derin ve olağan işlediğini, batının, zaman kavramıyla yüzeysel tavırla iştigal ettiğini birkaç eserinde yineler.

Bu işleyişin, bir yerde zamanları da başka başka  dilimlendirmeyi ve kavramlaştırmayı getireceği muhakkaktır. Bir yerde doğu, vakti, derince geçirirken, batı çabuk ve özsüzce, vakti koşturuyor. Bu da dünyanın bu iki yakasının, aynı çağda yaşamadıklarını gösteriyor.

Bizde hukup miktarı diye bir kavram vardır. Seksen yıllık bir toplama karşılık gelir. Aslında tip ve tarz bakımından seksen yılda gelen bir olgunlaşmayı ve çağdaki yenilenmeyi anlatır.  Batı zamanında ortaya çıkan ve yüzyıla tekabül eden asır kelimesinin bir karşılığı olarak durur. Bu da demek oluyor ki doğuda asır, seksen yılda bir değişirken batıda yüzyılda bir değişiyor.  

Y.Türk