18 Aralık 2015 Cuma

OSMAN SERHAT ERKEKLİ ŞİİRİ


TEBLİĞ


Düşman içeriden körüklenir
Kamplaşmanın alevidir ülkelere zarar veren
Mesela bütün yangınlar
Sevinir buna yabancılar en çok
Karıştırdıkları kovan emdikleri parmak
Şeytanın şiirini anlayamaz insan
Sonra büyük ailelerin çözülüşü
Yalnız bırakılan nine dede
Sabah ilk iş bütün perdelerini açan yalnız komşu
Darulacezede durmadan oğlunu ünleyen ihtiyar
Tarih yanlış bir kadın kolumuzda
Bugün yanlış bir sevgili
İnananlar inanmayanlar bilsin ki
Perdesi lambası yok mezarın
Sınav olsa da olmasa da zehir değil bu dünya
Gücüne gidiyor Tanrının
Layıkınca geçmiyor dakikalar; layıkınca değil hayat



Bu şiiri, Şubat 2013 tarihli Dil ve Edebiyat dergisinde okudum. Tebliğ, son yılların en akıcı hem de içeriği en dolgun şiirlerinden bir tanesidir. Ülke gerçeğini yalın ve zorlamasız bir şekilde içinde barındıran önemli bir şiirdir. Osman Serhat'ın da etkili, zirve şiiri sayılır aynı zamanda. Yapı ve içerik birlikte doğmuştur. Hani İsmet Özel'in şiir söylüyorum bir şey demiyor, bir şey diyorum ama bu kez de şiir olmuyor şeklinde belirttiği çıkmazı aşan ender örneklerden bir tanesidir. Tebliğ şiirini hem Ahmet Haşim'in bir şiirini okur gibi de okuyabilirsiniz, biçim olarak en az o kadar sağlam bir kabuğa yaslanır, diğer yandan toplumcu şiir şeklinde de değerlendirebilirsiniz. Her iki açlığı da doyuruyor. Ancak, Haşim’in şiirinde, nasıl sembolistlerin etkisi belirginleşiyorsa, hatta sizi, şiirimizin devamı ve geleceği konusunda endişeye düşürüyorsa; Tebliğ'deki Ezra Pound etkisi de aynı endişeyi oluşturuyor. Zaten Cumhuriyet şiiri Batı'ya doğru yol alan bir şiirdir. Bu nedenle, aynı etki işlediği yerel konulardan ötürü şimdilik sineye çekilebilir. Aslında bir şey de dikkatimi çekmedi değil burada. Cumhuriyet'in ilk şairlerini hep başka cumhuriyetlerdeki öncüler etkilerken bu tesir onlarda pastorallık şeklinde gelişir. Mesela Fransız şiirinin bizdeki görüntüsü böyledir. Haşim'in şiirindeki pastorallık, Fransızların pastorallığıyla aynıdır. Oysa Ezra Pound'un şiiri bir devlet şiiridir, bu sayede şiirinin üzerindeki pastoral tozları atarak biçim ve deyiş olarak büyük bir şiire dönüşüyor. Ezra Pound'un bizi çok etkilemesinin derininde de aynı güç yatmaktadır. Tebliğ şiiri bize Pound şiirini, Pound şiiri ise Osmanlı şiirini hatırlatıyor. Ve onların karizmaları, büyüklükleri esintiye dayansa bile devlet kökenli bir zihinden fışkıran şiirler olmasından kaynaklanıyor.

YEPREM TÜRK

13 Aralık 2015 Pazar

DEVAM



Medeniyet söylemi inşalarından yıllardır bir sonuç bir emarenin çıkmadığını vehmedenler var. Özellikle bazı edebi mahfillerin bu hususu dışladıkları görülür. Belki de yazın olarak  ilk defa bu kadar keskin bir medeniyet ve kültür zırarı yaşıyoruz.  Medeniyet diyoruz ama bir şey olduğu yok, diyenler çoğunlukta. Bu yolu  bir oyalanma addedecekler var. Oysa biz Osmanlı’dan sonra ekonomi, siyaset, fikir, dünya görüşü hadiselerinde Muhtariyete düşmüş bir milletiz. Yani tarihe tekrar sıfırdan başladık. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı'yla Muhtariyetten cumhuriyete geçtik. Burada bile medeniyet dediğimiz şeyin kaldıracıyla İslam toplumlarının geleceği için mücadele verilmiştir. İslam’ın atisini dert ediyorsak ve bu üstümüzde bir fıtrat halini almışsa biz medeniyetler milletiyizdir. Bu açıdan medeniyeti reddetmek bizde, kanın şorlaması kabulündendir. Can alır. İstanbul’un fethini bilirsiniz kaçıncı denemeden sonra gerçek olabilmiştir. Ama fetih rüyası, tüm zorluklara ve başarısızlıklara rağmen bırakılmamıştır. Sonunda fetih gerçekleşmiştir. Her medeniyet rüyası, İstanbul’un fetih denemesi sayında zorluklar ve boğuşmalar demektir. Bunu göze almak gerekir. Bu mücadeleden vazgeçmek, kuruluşa değil tahribata intisap etmek anlamındadır.

Dünün cumhuriyetçi edebiyatında  olduğu gibi bugünün edebiyatçıları da medeniyet ve kültür karşıtlığından besleniyorlar. Oysa çağımızda medeniyeti ve kültürü karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. Bunlar iç içe şeylerdir, birbirini besler. Bazılarının kültür bazılarının da medeniyet düşmanlığı yapması onların üzerinde çalıştığı konularının olmamasından gelir.  Dün Sezai Karakoç medeniyet derken Rasim Özdenören kültür derdi.  Aynı şeyi bugün yapmak geriliktir. Bu meseleler artık bu şema üzerinden değil, başka bir zihni  temelde ele alınmalıdır.




Yeprem Türk

10 Aralık 2015 Perşembe

ÜLKEM


Amerikaya emmi Rusyaya amca demedin
Allahın bir kurumu oldun
Başında arşın kavakları  
                         hışır hışırsın
Denir ki Allah sevdi mi bir kere
Verir  mührü eline
Önce cesaret içerde
                sonra ayak olur yürür dışarda


Yani korkma ne kadar sallasalar da seni
Bu, ahrete dek indirmeye yarar temellerini


Y.Türk

6 Aralık 2015 Pazar

BAZEN RAHMET ÇAPRAZ YAĞAR


Biz okur yazarlar nerelerden kimlerden besleniriz, Allah bilir. Doğu’dan, Batı’dan; Kuzey’den, Güney’den. Kalbinde güneş kadar sıcaklıkla yananlardan, belki kalbi soğumuş en az bir taş kadar sertleşmişlerden. İlahinamalerden, putlardan. Aşağıdan, yukardan. Altından, tenekeden. Bir şey diyemem. O’nun takdiridir.  İstediği yerden besletir, şairini. Sesletir.Yani rahmeti bazen çapraz da yağdırır. Ben Müslüman halkın hademesiyim, bunu demesini son aşamada bilmeli şair. Ağır yüklerde ise milletinin yük taşıyıcısı olduğunu. Sesi lazımsa bübül. Ama şunu derinliğiyle dilemeli. Allah, ölüm öncesinde iyilik, güzellikler ve ölüm sırasında:
-      Zerafetle
-      Doğrulukla
-     Bir cesedi olmadan (buna kuşlar, serçeler, karıncalar  dahil, malum modern insanın cesetleri çoktur)
-      Adaletle, hayırla

Kelime-i şehadet öttürsün pardon söyletsin yeter. 

Adem Kalan

4 Aralık 2015 Cuma

AKATALPA





Yeprem Türk edebi ve siyasi olarak büyük fikirleri olan bir kişi. Diriliş’ten sonra Kuruluş’u seçmesi başlık olarak dergisine açıklıyor bu olguyu. Gurur duydum milli duruşu dolayısıyla. Yerlere ve Göklere Dair’i emin ellere emanet ediyorum.  (Akatalpa, Aralık 2015, sayı 192, Osman Serhat ERKEKLİ )

Osman Serhat ERKEKLİ, Kuruluş için böyle yazmış,  emanete ehil görmüş Kuruluş’u. Kuruluş’u gönendirmiş.  Derginin yayın yönetmeni Ramis Dara da  yayımlamış. Sağolsun. Sağolsunlar. 


Salih Can

23 Kasım 2015 Pazartesi

elbet

                Bir milletin yüzünün kirlenmesiyle 
                             tarihini geriletmesi aynı anda olur derim.

elbet

Bir çevre falan istemem
Çevre dediğin ne?
‘Şair mülküne el koyup
Onu istediği fiyata
Satar bir dükkan’

Yani bürokrasi.

Aslında milletle arama
Kimse girmesin
Yalnızlık bana yalnızlık
Değil bu yüzden

Ancak bir kardeşiniz olarak
Okuyun, değerlendirin beni.

Ben çevre şan değil
Bosnalı Kıbrıslı Kudüslü
Bir millet arzularım.

Balkanlar’dan Mekke’ye
İslam’ın alın teri:
Tek millet.

Bu husus için
Söğüt’ten geçen üstat  melek
Ankara’ya da gelmiştir elbet

Yeprem Türk

22 Kasım 2015 Pazar

NOT

       NOT :


1.  Mühür’de ürün yayımlamaya devam eden arkadaşlarla görüşmem demiştim.  Bu ay şair arkadaşım Erkan Kara'nın yazısı varmış Mühür’de.  Emeklerini, hakkını helal et kardeş. Bir  daha görüşmeyelim.


2.  Bugün sol edebiyat , halkı neredeyse bırakmış gözüküyor. Halkla bir ilişki kuramıyor. Marjinal gruplara hitap edebiliyor ancak. Belki de halkla bağlarını kopardı ya da halk kendisini sağ edebiyata teslim etti.  Bundan öyle. Şimdilerde tasavvuf, vahdet numaralarıyla ayakta duruyor Mühür gibi dergiler.  Aslında antropomorfik, Yunan vahdet felsefesiyle ayakta duruyorlar. Bunlar, Anadolu İrfanı denen  şey olmuyorlar. İlkesiz, şeriatsız filan. İslamsız tasavvuf yok oysa. Kiri görünmez eden veya ona uydurulan kılıflardır oysa bu dergilerdeki olay. Gerçi bu işin sağı veya solu yok artık.

Yeprem Türk