Bu sayıda, Ali Haydar Haksal, Ernest Renan üzerinden düşünmeye verimli güzel bir tartışma alt planı hazırlamış. Önce Ernest Renan'ın 'Bilimin Geleceği' adlı eserinin özü sayılabilecek bölümü buraya aynen geçirmek isterim:
'Demek
ki, bugünkü tenkidin işi, süper-natüralizm bulaşmış olan her inanç sistemini
yıkmaktır. İlk yıllarında bir din olarak henüz şöyle böyle teşekkül etmiş olan
ve o zamandan beri garip bir alınyazısı ile durmadan yeni bir kuvvet ve karanlık derecesi kazanan İslâmlık, yalnız
Avrupa biliminin tesiri ile yok olacak ve tarih bu muazzam olayın sebeplerinin
ortaya çıkmaya başladığı yüzyıl olarak bizim asrımızı gösterecektir. Doğu memleketlerinin
gençliği Avrupa bilimini almak üzere Batı okullarına gelmekle, bilimini tabiî
ve ayrılmaz neticesi olan şeyi, rasyonel metodu, tecrübe zihniyetini, gerçeklik
duygusunu, her türlü tenkit dışında tasarlandıkları besbelli olan din
masallarına inanmanın imkânsızlığını beraberlerinde alıp götürecektir. Daha
şimdiden mutaassıp Müslümanlar buna kaygılanıyorlar ve Batı'ya giden gençliğe
tehlikeyi gösteriyorlar, Şeyh Rifaa, Avrupa'ya ait enteresan seyahatnamesinde,
bilim kitaplarımızın güzelliğini bozan esef edilecek yanlışlar üzerinde duruyor
ve o kitapların bu zehirden temizlenmelerini henüz mümkün görmüyor. Fakat şüphe
yok ki, şimdi yanlış zannedilen bu fikirler, modern metotlarla ülfet peyda eden
zekâlarda Kur'an'dan daha fazla kuvvet bulmakta gecikmeyeceklerdir. Bu değişimin sebebi, IX. ve X. yüzyıllar
Araplar için Yunan edebiyatı ne kadar manasız kalmışsa bugünkü şarklılar için
de o kadar manasız olan edebiyatımız değil, tıpkı Yunan bilimi gibi, millilik
damgası taşımadığı için insan zekâsının saf bir eseri olan bilimimizdir.'
Geçen yüzyıl, belki de Müslümanlar
için bu suçlayıcı ifadelere cevap vermekle ya da onları tartmakla geçti. İyi de
oldu. Namık Kemal'den, Afgani'den, Reşid Rıza'dan, Mehmet Akif'ten (Nasrullah Camii Vaazı- Safahat) tutun Fuat Sezgin'e kadar
büyük isimler bu ithamları karşılayabilmek için büyük emekler verdiler. Ama
galiba Renan'ın bu saçmalıklarına asıl yumruğu İslam İlimler Tarihi adlı büyük
çalışmalarıyla Fuat Sezgin indirdi. Fuat
Sezgin'den sonra Renan'ın söylediklerinin bir anlamı olmasa gerekir. Şarkiyatçılıkta son bir dönüm noktası varsa o
da Fuat Sezgin ile başlayan aşamadır.
Renan belki şarkiyatçılığı başlattı ama Fuat Sezgin ile de bu türden şarkiyatçılık
bitmiş oldu. Artık Renan'ı dinlemeyecek
kadar çok şey biliyoruz, onun söylemlerini haksız çıkaracak denli somut, tarihi
vesikalara dayalı deliller var elimizde.
Eski Grekler Batı için ilk öğretmenler (
filozoflar ) kuşağıdır. Bizim içinse Grek öncesi başka bir ilk öğretmenler
kuşağı vardır, görmezden gelinip unutturulmak istenen kayıp bir kuşaktır. Bunun
ip uçlarını yakalayacağınız bir eser adı vermek isterim size: 'Egon Frıedell,
Antik Yunan'ın Kültür Tarihi'. Bu eser Grek irfanı diye tarif edilen birikimin o dönemdeki yaşamın uzamı içindeki boşluklarını gösterir. Temel irfan olarak
adlandırılan bu kültürün söylemiyle o çağın yaşamı arasındaki farka dikkat çekiyor eser. Böylesi derin bir irfanı
ortaya çıkaran insanların kelimeleriyle hayatlarının uyum içinde olması ve bu birikimin geniş bir toplumsallık göstermesi beklenirdi. Yoksa
o büyük irfan ortaya çıkmazdı. Bu boşluk, irfandaki kayıp kuşağa delalet eder.
Endülüs İslam filozofları dünya bilim,
irfan tarihinde ikinci öğretmenler olarak geçer. Bir de modern Avrupa, üçüncü öğretmenler
kuşağını oluşturabildi mi? Dördüncü
öğretmenler kuşağı geliyor mu? Bunları tartışmak gerek.
Yani dikkat çekmek istediğim şey, her öğretmen kuşağıyla dünyanın farklı bir uzamın içine çekilmesidir. Ve bu uzamın adına da medeniyet ya da uygarlık denmesidir. Renan da aslında yazdıklarıyla kendi yaşam uzamını hazırlıyor. Bilim, sanat gibi unsurların yeni versiyonuna ve bunların hayat bulmasına işaret ediyor. Renan sadece oluşmaya başlayan bu uzamın sevincini şımarıklığa taşıyarak da olsa yaşamaya çalışıyor. Kendi medeniyet uzamına kavuşmanın esrikliği de var üstünde. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'kriz' ifadesi, insanın farklı bir uygarlık uzamındaki hem akıl hem zeka hem da duygu olarak çatışkısını anlatan bir şeydir. Uyum sağlayana kadar bu kriz sürer. Aynı krizi yüzyıllar önce Avrupa yaşadı. Avrupalıların, Ortaçağı lanetle anmalarının temelinde bu kriz var, başka bir dünya tasavvurunun uzamında emaneten yaşamanın gerçekliği bulunur. Renan, Doğu'daki gençlerin Batı'ya ilim için geleceklerini ve onların ebeveynlerinin bu tür göçlerden de rahatsızlık duyacaklarını söylüyor. Ama aynı bilim seferi yıllar önce Avrupa'dan İslam topraklarına, medreselerine doğru yapılıyordu. İlim dili olarak Avrupalı gençler Arapça öğreniyordu. Renan, kendi yargıçlarının giydikleri cübbeyi görse onun nereden geldiğini de bilecekti. Gerçi şimdi de biz bu krizi yüzyıllardır yaşıyoruz, ama yine de futbol turnuvalarında Avrupa Kupa'sını almak için can atıyoruz. Nihayetinde beden ve zihnimizin Avrupa uygarlığı uzamıyla bir şekilde yaşamayı öğrenmesi ve hayatta kalması gerekir. İşin gerçeği ise bu uzam intibakı bir yere kadar. Yunus Emre'nin dediği 'Kend'öz' kavramı önemlidir. Kend'öz, insanın bir yerlerinde daim bir dirimle bekler. Sırası gelir uyanır, çünkü o gizli bir krizdedir, yeni bir uzam- medeniyet arayışındadır ve bir gün bunu yaratıverir. İlme, sanata, paraya, şehre bakış açısı değişiverir. Kapitalizmi yenmek insana yeni bir uzam sunmakla mümkündür.
Modern Avrupa Çağı, Rönesans ile gelen bir uzamdır. Tezlerle, mesajlarla hazırlanmıştır.
Şu da önemlidir: Grek şiiri, o zamanlar, İslam filozof ve şairlerinin ilgisini çekemeyecek kadar düşük bir ayarda seyretmişti. Bu dikkate alınmama mevzuu Renan'ın benliğini epey yaralamış olmalı ki bu olayı derin bir şikayete bürüyerek hatırlatıyor bizlere. Ama Rönesans, sanatla ve şiirle de geldi. Modern çağda İslam şairleri, Modern Batı'nın şiirini de dikkate almak zorunda kaldılar. Belki o rövanş duygusundan olsa gerek Batılılar, Modern Çağı inşa ederken edebiyata ağırlık verdiler. Rövanşı da aldılar.
Rövanş yine aynı yerden ele
geçirilecektir. Çünkü yeni uzam ancak böyle oluşacaktır.
Yeprem Türk