Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun Kant Krizi ve Râzî Krizi yazısını okudum. Yazıyı biraz açmak istiyorum. Kant Krizi,
yani anlamın anlamsızlığı, hakiki bilgiyi edinmenin imkânsızlığı algısı Batı’da
hâlâ çözülmüş değil. Kant Krizi’nin
yerini ise farklı hüviyetiyle de olsa Doğu’da Râzî Krizi alıyor. Mevlânâ sebepleri tüketerek ve şairaneliği
kullanarak Hakk’a ulaşmakla çözmüş Râzî Krizi’ni. Bazı bilgileri aktarmak için
şairaneliği kuşanmış, mantık dilini değil. Ömrün anlamını yaşamın sonundan alıp
getirerek ölümü hayata merhem olarak sürmüş. Öte fikri, ahret yurdu
düşüncesiyle; hayatı beslemiş, yaşama anlam katmış. Mevlânâ’ya göre bazı
bilgileri mantık aklında ve dilinde aktaramazsınız. Bu bilginin dili şairanelik
ister. Belki de bu yüzden bizde felsefe pek kabul görmemiştir. Ancak şairanelik
de ayrı bir dil ve bilme felsefesidir. Zaten Hölderlin de, yeryüzünde yaşam
şairane sağlamdır, dememiş midir? Yaşayarak bilmeyi söylememiş midir?
Şimdi size İmam Gazâlî’nin Nur
Metafiziği’nden bir bölüm aktarıyorum : ‘İlim imanın, zevk de ilmin
üzerindedir. Zevk bir vicdan (kendinde bulup, kendinde yaşamak), ilim ise bir
kıyas’tır.’ Zevk dediği şey aslında şairaneliktir.
İbn-i Haldun’un medeniyetler için
yaptığı yükseliş, durağanlaşma ve çöküş tasnifinin temelinde bile aslında
şairanelikle buluşma ya da şairanelikten uzaklaşma vardır. Hangi medeniyet şairaneliğini yitirmişse
çökmüştür.
Psikolojide ise bir Freud
Krizi vardır, desek yeridir. Bilinçaltı meselesinin doğru teşhis
edilememesi ve okunamaması psikoloji ilminde bir çıkmaza yol açmıştır. Frued’de
metafizik yoktur, onun yerini kozmoloji alır. Bu husustaki kriz de şairane bir
ruh doktorunu bekliyor, vesselam.
Y. Türk