18 Kasım 2019 Pazartesi

KRİZLER ÜZERİNE



Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun Kant Krizi ve Râzî Krizi yazısını okudum. Yazıyı biraz açmak istiyorum. Kant Krizi, yani anlamın anlamsızlığı, hakiki bilgiyi edinmenin imkânsızlığı algısı Batı’da hâlâ çözülmüş değil.  Kant Krizi’nin yerini ise farklı hüviyetiyle de olsa Doğu’da Râzî Krizi alıyor.  Mevlânâ sebepleri tüketerek ve şairaneliği kullanarak Hakk’a ulaşmakla çözmüş Râzî Krizi’ni. Bazı bilgileri aktarmak için şairaneliği kuşanmış, mantık dilini değil. Ömrün anlamını yaşamın sonundan alıp getirerek ölümü hayata merhem olarak sürmüş. Öte fikri, ahret yurdu düşüncesiyle; hayatı beslemiş, yaşama anlam katmış. Mevlânâ’ya göre bazı bilgileri mantık aklında ve dilinde aktaramazsınız. Bu bilginin dili şairanelik ister. Belki de bu yüzden bizde felsefe pek kabul görmemiştir. Ancak şairanelik de ayrı bir dil ve bilme felsefesidir. Zaten Hölderlin de, yeryüzünde yaşam şairane sağlamdır, dememiş midir? Yaşayarak bilmeyi söylememiş midir?

Şimdi size İmam Gazâlî’nin Nur Metafiziği’nden bir bölüm aktarıyorum : ‘İlim imanın, zevk de ilmin üzerindedir. Zevk bir vicdan (kendinde bulup, kendinde yaşamak), ilim ise bir kıyas’tır.’ Zevk dediği şey aslında şairaneliktir.

İbn-i Haldun’un medeniyetler için yaptığı yükseliş, durağanlaşma ve çöküş tasnifinin temelinde bile aslında şairanelikle buluşma ya da şairanelikten uzaklaşma vardır.  Hangi medeniyet şairaneliğini yitirmişse çökmüştür.

Psikolojide ise bir Freud Krizi vardır, desek yeridir. Bilinçaltı meselesinin doğru teşhis edilememesi ve okunamaması psikoloji ilminde bir çıkmaza yol açmıştır. Frued’de metafizik yoktur, onun yerini kozmoloji alır. Bu husustaki kriz de şairane bir ruh doktorunu bekliyor, vesselam.


Y. Türk