18 Kasım 2019 Pazartesi

2000'ler ve Şiir



2000’lerde dünya, dijitalleşmeye başlıyor.  Teknoloji ve sanayi iğrentisi vardı, bizden önceki kuşak yazarlarında ve şairlerinde, Nazım Hikmet hariç. O, doğrudan makineleşmek istiyordu. Diğerleri onunla ahlakî bir temelde buluşamadılar. Şimdi dijital bir çağdayız. Ben buna seviniyorum gizlice. Biz, dijitale yatkın bir milletiz.  Çünkü dijitallik fıtrat bakımından bizim gibi bir şey, dervişçe. Teknolojinin belki de en güzel yerine doğru gidiyoruz. Dijital, teknolojinin erencesi gibi. Ağır sanayi ve teknoloji çağı sertti, insanları eziyordu, onların ormanlarını kesiyor topraklarını kirletiyordu. Dijital, teknolojiyi bu tutumundan vazgeçiriyor gibi yavaş yavaş. Asya insanına yakın bir fıtrat gösteriyor da. Ancak dijital çağ da bizi bu kez sertliğiyle değil duygucu ve hazcı yanlarımızdan vuruyor. Kırılgan, Kristal benzeri, tebeşir tozu gibi uçucu kişilikler meydana getiriyor. İnsanı yumruğuyla değil, zevk verici taraflarıyla dövüyor. 2000 sonrası yazılan şiir bu nedenle oldukça naif, kırılgan ve mistiktir. Yeni çağın başlangıcında da bu tavır var. Ve şiirinde de.

2000 sonrası kuşakların bir kısmı bir yönüyle çok rahat bir nesil. Şiirdeki rahat söylemeyi de bu tembelliklerinden dolayı suistimal etmişler. Zihnen kendilerini bağımsız hissetmeleri, onların Türk şiirinin derin birikimini elden ve gözden geçirip onlara yeni çağa göre yorumlar katmanın sorumluluğundan kaçmalarından kaynaklanıyor. Bu şairler genelde biçimle uğraştılar.

2000 sonrası şiir yazan şairlerde diğer yandan minimal ve zeki bir aydınlanma da var.  Bu aydınlanmanın kaynaklarını şu şairler oluşturur.  Akif, Necip Fazıl Kısakürek, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sezai Karakoç, Osman Serhat Erkekli, Cahit Zarifoğlu, Turgut Uyar, İbrahim Tenekeci, Yücel Kayıran, Cahit Koytak. Bu kaynaktan doğan güçlü şiirler bulunuyor.  Doğal olarak gelişen şiir, burada.

Diğer yandansa Akif, Tevfik Fikret, İsmet Özel temelli Neo-epik şiiri takip ederek gelen yeni kuşak toplumcuların olduğu söylenebilir 2000’ler şiirinde.

Hece şiiri, 2000’lerde, doksan kuşağındaki hızını devam ettiremedi.

İroni ve deformasyon şiiri, iki bin sonrası kuşaklarda da devam ediyor.  Asaf Halet Çelebi, Orhan Veli ve İlhami Çiçek şiiri besledi, bu geleneği yeni kuşaklarda.  Asaf Halet Çelebi de bir Hallac geleneği bir Cüneydi Bağdadî çizgisindedir. Ve Hallac ve Bağdadî şathiyeleriyle gelen bu kanon Asaf Halet Çelebi’de belli belirsiz ironiye dönüşür. Ah Muhsin Ünlü’deyse bu damar, deformasyonla iç içe geçer. Asaf Halet Çelebi’yi ve Orhan veli’yi birlikte harmanlamıştır, Ah Muhsin Ünlü. Özellikle İlhami Çiçek’in yarım bıraktığı şiiri sulandırarak da olsa tamamlamıştır, diyebiliriz Ah Muhsin Ünlü için. Bu çizgide ilerlemek isteyen yeni şairler ise bu ironiyi espiriye ve argoya dönüştürüyor. Marjinalleştiriyor. Bu kanonun hızı kesiliyor 2000’lerde.  Gelişigüzel, dağınık, samimiyetsiz şeyler okuyorum onlardan daha çok. Ukalâ bir üslupları var. Bu şairlerde bir patetik çukurlaşmanın olduğu da bir gerçek.


Yeprem Türk ( Kuruluş, Sayı 36'dan)