Okumak güzel de; gezmek, dolaşmak da güzel. Evimde televizyon yok benim. Çünkü dışarıda çok. Beş yıldır televizyon izlemiyorum, yaz
tatillerinde ailemin evinde ara ara bakarım ekrana. Ama gazete okurum.
Dedim ya; okumayı, gezmeyi severim. Bu aralar Şayo ONAJOBİ ile çok dolaşıyoruz. Eminönü, Sultanahmet, Üsküdar, Kadıköy...
Şayo Türkçe bilmiyor. Ve çok güldürüyoruz birbirimizi.
Geçenlerde Şayo ile Sultanahmet’e gittik. Bir kafedeyiz. Yedik, içtik, güldük. İkimiz bir araya gelince gülmelerimizin, seslerimizin şiddeti acayip artıyor. Espiri yeteneği üst düzeyde Şayo’nun.
Gecenin sonunda, kafenin işletmecisi yüksek sesli gülmelerimizden rahatsız olmuştur, diye düşünmüştüm. Ama bizden hesabı almadı, mekanın sahibi yaşlı teyze,
gülmelerinizi seveyim ben sizin ve gene gelin, dedi. Allah razı olsun.
Bir gün yine bir kahvedeyiz. Bir arkadaşımın arkadaşları
arasındayız. Biri diğerine diyor ki: Yahu kardeşim, ne bu sakal, ne bu sofuluk.
Beni meyhaneye ilk kez sen götürdün, sen alıştırdın, şimdi beni meyhanede
yalnız bırakıp camiye gidiyorsun, reva mı bu, o zaman en sıkı
arkadaşımdın, sen bari bana bunu yapma.
Ama dur, ben sana artık güvenmem. Çünkü şimdi ben
senle camiye gelsem, sen bu kez de beni oraya alıştırır, başka yere gidersin.
Bişr-i Hafi hazretleri aklıma geldi. Gülümsedim,
tabii.
Yeprem Türk