13 Mayıs 2018 Pazar

DEĞİNİ



İslamcılık için genel kanı şudur: Mısır’da yazıldı, teorize edildi; Türkiye’de pratiğe geçti, uygulandı. Bu fikirde olanlar için, denir ki, aslında İslamcılık, Mısır’da yazıldığı şekliyle pratiğe geçemedi, Türkiye’de tekrar gözden geçirildi, cemaate uymayan, eyleme imkan vermeyen tarafları budandı. Ve yeniden, baştan yazılmış oldu. Bunlar olurken de İstanbul İslamcılığı, Türkiye İslamcılığı, Anadolu İrfanı İslamcılığı gibi çeşitli kavramlar ortaya çıktı. Bunlar da aslında İslamcılığın geçirdiği dönüşümü anlatmaya yeterlidir.

Ve en önemlisi de İslamcılık bu değişimlerden sonra son haline erdi. Ve toplum katında kabul gördü. 15 Temmuz Direnişi olarak pratiğe geçti. İslamcılığın ta baştan beri istediği ama bir türlü gerçekleştiremediği bir direnişi, dirilişi gerçekleştirdi. Aslında İslamcılığa bu açıdan, gerçek katkıyı şu dört kişi sundu: Mehmet Akif, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç. Bu konuda aydınlanmak isteyenlere Ercan Yıldırım’ın İslamcılığın İki Kurucusu adlı eserini tavsiye ederim.

İkincisi: Halil İlteriş Kutlu, bizdeki İslamcıların Mehmet Akif’ten sonrakilerine değinmemiş. Oysa Sezai Karakoç, Asrın İdraki meselesine yeni bir boyut eklemiştir. Bu, İslamcılık içinde önemli kırılmadır. İslam'ı asrın idrakine söyletmek, hala şüphede kaldığımız ve yararını da görmediğimiz bir konu. 15 Temmuz Direnişi’nde toplumumuz aslında şöyle söylemiştir:  Başkalarının asrına söyletmek istemiyoruz  kendimizi, kendi kurduğumuz asra dillendirelim bizi.

Kendi asrımızın, kendi zamanımızın, kendi çağımızın izleri, özleri içimizdedir.
Şu an içinde bocaladığımız çağ, aslında bizim değil başka uygarlıkların izleriyle, özleriyle doludur.

Sonra, Niçe’ye göre Tanrı öldüyse, Hıristiyanlık kapitalist bir mantıkla tekrar yorumlandıysa Batı’da, yani kapitalizme yenildiyse, bu durumun temelinde kilisenin kendi dinini asrın idrakine söyletmesi bulunmaktadır.

Yeprem Türk