9 Ekim 2017 Pazartesi

DİN YORGUNLUĞU VEYA MELEKE EKSİKLİĞİ



Yeni Şafak gazetesinde ,30.09.2017, Ayşe Böhürler  ‘Din Yorgunluğu’ adıyla isimlendirdiği bir durumu tartışmaya açtı. Sonradan okuduğum yazılar arasında Milli Gazete’de Hüseyin Akın, dinin asla yorgun olmayacağını, dini aktarıcıların üslubunun gençlikte bir yorgunluk, bezginlik ortaya çıkardığını söyledi. Bir nebze haklıydı. Çünkü ülkemizde davet ve icabet olayı en azından büyük oranda dumura uğramıştı.

Gerçi ben bu konuyu, üç beş ay önce İbrahim Tenekeci’nin  ‘Din bile yorulur’ mısraından hareketle Kuruluş’ta yazmıştım. Gene değineyim.

Son yüzyılın birçok din adamı veya bu çerçevede yazan birçok yazar, tenkitten yola çıkarak tekfire varacak üslup kullandılar. Müslümanları gereksiz ayrıntılar içinde boğarak kıyasıya eleştirdiler. Sanırım son asrımız (hukubumuz) topraklarımızda bir tenkit ve tekfir devriydi. Umuyorum artık tebliğ vaktidir.

Üstelik bazı ilim adamlarının çizdikleri öyle bir İslam var ki insan olarak bunu iş mesailerinizi iptal etseniz bile yapmak, ona yetişmek mümkün değildir.  Çünkü böylesi bir işleyiş gerçek dışı ve ağırdır.
Peygamber Efendimiz demiştir: 'Zorlaştırmayınız kolaylaştırınız...'

İbn-i Sina’ya göre vücut ve nefis hangi işlere ve inanca alışmış ise o inancın ritüelleri onu yapana kolay gelir. Çünkü vücutta ona karşı bir meleke gelişmiştir. Bizim yüzyıldır Batı zihnine alışık melekelerimizi tekrardan İslam düzenine çevirmemiz zaman alacaktır. Elbette melekelerimiz de buna  zorlanacaktır.

Ben bu ‘din yorgunluğu’ meselesinin aslen melekelerle bir ilgisi olduğunu düşünüyorum.


Y.Türk