Mehmet
Özger’in Aşkar dergisi’nde yayımladığı ‘Lirik
şiir laiktir ya da Neo-epik hacıdır’ adlı yazısını okudum. Mehmet Özger, hem
haklı hem haksız. Lirik şiir bizde hep yanlış anlaşıldı. Sırf feminen bir
dünyanın ürünü gibi görüldü. Ermişlerin, dervişlerin hayatın gerçeklerine
bakmaktan korktukları ima edildi. Toplumda steril bir hayat sürdükleri sanıldı.
Elbette günahlardan elden geldiğince steril, ama bunu hayattan kopuk olarak
tanımlamaya ne gerek vardı. Neo-epik şiir yazanlar da modernitenin oluşturduğu
bu düşük algıdan faydalandı. Lirik şiir yazdıklarını söyleyen ve ellerine ne
geçse cesede çeviren seksen kuşağının figürleri de bu algıya tuz biber ekti.
Seksen kuşağı lirik şiir adına sarımsak vazifesi gördü. Kokuttu lirizmi. Doksan
kuşağı geldi, onların sahip çıktığı ne varsa fırlatıp attı. Bedbaht lirik tutum,
akabinde nobranlığı doğurdu. Ancak Neo-epik şiiri sadece bu yönüyle görmemek
lazım. Hataları ve sevabıyla, küfürlerini de ceza olarak yererek,
değerlendirilmesi gerek, akımın. Türkçe bu dönemde sesini yükseltti. Şiirimize
uğramamış konular şiire girdi. Realizm üstelik bir kimseyi, akımı ilahiyattan
uzak da tutmayı gerektirmez. İmandan daha realist ne var? Üstelik lirik şiir
yazanların şehvette boğulduklarını görmedik mi? Açıkçası yeniçağda duygularımızın,
fikirlerimizin, birikimlerimizin kökenine doğru perdelendik. Lirizmin de epiğin
de uzun yollu kökü, cumhuriyet ve laiklikle doksan yıldır kısaltıldı. Sonunda
lirizmde, çağın ilahi türünde Antropomorfik bir tavra varıldı. Doksan şiirinden
sonra yollar açıkçası kökene doğru tekrar uzamaya başladı. Bir şey burada başat
rol oynadı. Bu, laikliğe başkaldıran
Anadolu’nun bazı yanlış işlerini de içinde barındıran şiir hareketiydi.
Anadolu’nun şiir adına cumhuriyetin tersine gitmesinde dönüm noktasıdır,
Neo-epik. II. Yeni’yle sanat adına ara verilen cumhuriyete yetmiş ve seksen
kuşakları devam etmişlerdi. Neo-epik şiirin gücü burada yadsınamaz. Bunlar
ilerde daha aşikar olacak. Nuriyelik
sandığımız şeylerin altından daha çok Nurilikler çıkacak. Seksenlerin Nuriye
dediği lirizm nitekim Nuri çıkmıyor mu? Türler aslında birer ayna. Lirizm de öyle. Sahibine
göre ses verir. Bazen kirlenir. Bazen kişiliği
kuvvetli bir sahiple paklanır, parlar. Sadece şiir değil hani. Başka şeyler
için de böyle. Mesela devlet. Sahip ve sakinlerine göre yol alır. Mehmet
Özger’in Lirizm’e tanım olarak Ebubekir Eroğlu’nu referans alması, bunun
kanıtı. Eroğlu’nun bir tane lirik denecek şiiri yok. Doksan öncesi kuşak İbişler Kuşağıdır. Değerler ibişleştirildi. Anladınız ne
demek istediğimi. Cumhuriyet ibişleşmiş bir kuşak yetiştirdi. Nesil ibiş olunca,
lirizm de ibiş lirizmi oluyor.
Yeprem Türk