İlginç bir medeniyet
okuma tekniği var, Atasoy Müftüoğlu’nun. Yazılarında Anadolu’nun
birçok gerçeğini inkar eder. Bu
gerçeklerin kökeni üstelik İslam iken. Bunların
yok sayılması gerektiği kanaatini ısrarla oluşturmaya çalışıyor,
Atasoy Müftüoğlu. Belli bir yere kadar
aslında modern sayılabilecek bir metodu takip ediyor. Yaşayan örneklerden kaynağa doğru bir yok sayma var,
çünkü ortada. Dini birikimlerin ve bu
birikimleri taşımış ekol ve üstatların, evliyaların artık hayat
alanından dışarı atılması gerektiğini öncelikli ilke edinmiş kendisine Atasoy Müftüoğlu. Madem bu din ve halk
adamlarının zihnen takip edilmesini istemiyor, kendisini niye takip edelim, o
halde? Kendisi ne sıfatla okurlarına sesleniyor, bu meçhul? Aslında Atasoy
Müftüoğlu, yıllardır aynı şeyleri söylüyor. Ama bu söylediklerini,
sırtını büyük bir tasavvufi geleneğe dayamış halka söylediğini
de unutmuş gözüküyor. Güya tevhid
anlayışını sürdürmeye çalışıyor, bu tevhidin gerçekleşmesi için de Anadolu’nun kazanımlarının atık
olarak görülmesi taraftarı. Bu tür şeyleri her coğrafya için çıkar yol olarak sunuyor. Ancak, yok sayılan bu şahsiyetlerin yerini, modern
algının değişik ikonlarla doldurduğunu bilmemiz gerekir. Aslında bu, kör bir değerler ticaretidir. Yaşayan İslam olarak Anadolu
erenlerini yok saymak, meydanı Batı değerlerine açık bırakmak
demektir. İkon
çağının bizde tezahür
etmesinin temel sebebi bu yokluktan değil midir? Aslında halk
nezdinde Atasoy Müftüoğlu’nun bu tip fikirlerinin pek karşılığı yok. Halk yine sağduyusuyla bildiğini
yapmaya devam ediyor. Tehvide, farklılıklar dahildir. Kimse bir kalıptan çıkmış ürünlere benzemeye zorlanamaz. Olacak olan
kendiliğinden olur. Halklar
kaynaşır, tanışırlar, birbirlerine alışırlar, farklılıklarına rağmen birçok yönden ve ana kaynakta benzeşirler. Sonra da tek bir halk haline gelirler.
Ve birlik böyle büyür. Tevhidi, bir baskı projesi haline getirmenin tevhide bir
faydası olmayacağını hesap etmek gerek.
Bu, insanın fıtratına aykırıdır.
Hacivat,
hacivatlığını; Karagöz, karagözlüğünü bırakamaz. Yine ikisi de aynı hayatın
ürünüdür. Atasoy Müftüoğlu, Müslümanların sudan çıkmış balık olmalarını
istiyor. Müftüoğlu’nu okurken açıkçası boğuluyorum. Bu anlayış karşısında
Yemen’deki de boğulur eminim. Bu davete icabet etmeniz için robot olmanız gerekir. İnsanı hayat rahminden dışarı alıyorsunuz çünkü. İslami yerelliklerin sahibine
böylesine hayat bahşeden bir tarafı var. Kültürlerin
birbirlerini tanımasının yolu açılmalıdır, denilebilir. Kültürler arası
köprüler kurulmalı. Kültürlere saygı
duyulmalı da. Hz. Ali’nin vali tayin ettiği yöneticilere yaptığı tembihler, bu
yöndedir. Aksi güya tevhit adı altında gösterilen teröre dönüşür. Bilirsiniz
ki, Tevhid
ve Şehadet,
Tevhid ve Şehadet kelimeleri için değildir. İnsanlar içindir. Varlığı halkın
yaşantısında, kültüründe gözükür. Demek istediğim kendi halkının kültür ve değerleriyle bile barışamamış bir aydının, İslam Birliği vurgusu havada ve geçersizdir.
Tarihi değerlerinden
sıyrılıp eline bir boşluk alarak, yani elinde hava ile, kimse medeniyet yolculuğuna çıkmaz. Yerellikleri gericilik şeklinde
değerlendirmenin yanında
Sezai Karakoç’u, Yunus’u yok saymak, Akşemsettin’i, Abdulkadir Geylani’yi
(vb) görmemek milletçe delirmenin, cinnet geçirmenin başka bir adıdır. Mitolojilere
ve paramiliter düşüncenin
ürettiği yabancı döllemelere açık hale gelmek anlamındadır.
ADEM KALAN