16 Temmuz 2014 Çarşamba

TEVHİD ROBOTLARI VE ATASOY MÜFTÜOĞLU




İlginç bir medeniyet okuma tekniği var, Atasoy Müftüoğlu’nun. Yazılarında Anadolu’nun birçok gerçeğini inkar eder. Bu gerçeklerin kökeni üstelik İslam iken. Bunların yok sayılması gerektiği kanaatini ısrarla oluşturmaya çalışıyor, Atasoy Müftüoğlu. Belli bir yere kadar aslında modern sayılabilecek bir metodu takip ediyor. Yaşayan örneklerden kaynağa doğru bir yok sayma var, çünkü ortada.  Dini birikimlerin ve bu birikimleri taşımış ekol ve üstatların, evliyaların artık hayat alanından dışarı atılması gerektiğini öncelikli ilke edinmiş kendisine Atasoy Müftüoğlu. Madem bu din ve halk adamlarının zihnen takip edilmesini istemiyor, kendisini niye takip edelim, o halde? Kendisi ne sıfatla okurlarına sesleniyor, bu meçhul? Aslında Atasoy Müftüoğlu, yıllardır aynı şeyleri söylüyor. Ama bu söylediklerini, sırtını büyük bir tasavvufi geleneğe dayamış halka söylediğini de unutmuş gözüküyor. Güya tevhid anlayışını sürdürmeye çalışıyor, bu tevhidin gerçekleşmesi için de Anadolu’nun kazanımlarının atık olarak görülmesi taraftarı. Bu tür şeyleri her coğrafya için çıkar yol olarak sunuyor.  Ancak, yok sayılan bu şahsiyetlerin yerini, modern algının değişik ikonlarla doldurduğunu bilmemiz gerekir. Aslında bu, kör bir değerler ticaretidir. Yaşayan İslam olarak Anadolu erenlerini yok saymak, meydanı Batı değerlerine açık bırakmak demektir.  İkon çağının bizde tezahür etmesinin temel sebebi bu yokluktan değil midir? Aslında halk nezdinde Atasoy Müftüoğlu’nun bu tip  fikirlerinin pek karşılığı yok. Halk yine sağduyusuyla bildiğini yapmaya devam ediyor. Tehvide, farklılıklar dahildir. Kimse bir kalıptan çıkmış ürünlere benzemeye zorlanamaz. Olacak olan kendiliğinden olur. Halklar kaynaşır, tanışırlar, birbirlerine alışırlar, farklılıklarına rağmen birçok yönden ve ana kaynakta benzeşirler. Sonra da tek bir halk haline gelirler. Ve birlik böyle büyür. Tevhidi, bir baskı projesi haline getirmenin tevhide bir faydası olmayacağını hesap etmek gerek. Bu, insanın fıtratına aykırıdır. Hacivat, hacivatlığını; Karagöz, karagözlüğünü bırakamaz. Yine ikisi de aynı hayatın ürünüdür. Atasoy Müftüoğlu, Müslümanların sudan çıkmış balık olmalarını istiyor. Müftüoğlu’nu okurken açıkçası boğuluyorum. Bu anlayış karşısında Yemen’deki de boğulur eminim. Bu davete icabet etmeniz için robot olmanız gerekir. İnsanı hayat rahminden dışarı alıyorsunuz çünkü. İslami yerelliklerin sahibine böylesine hayat bahşeden bir tarafı var.  Kültürlerin birbirlerini tanımasının yolu açılmalıdır, denilebilir. Kültürler arası köprüler kurulmalı. Kültürlere  saygı duyulmalı da. Hz. Ali’nin vali tayin ettiği yöneticilere yaptığı tembihler, bu yöndedir. Aksi güya tevhit adı altında gösterilen teröre dönüşür. Bilirsiniz ki, Tevhid ve Şehadet, Tevhid ve Şehadet kelimeleri için değildir. İnsanlar içindir. Varlığı halkın yaşantısında, kültüründe gözükür. Demek istediğim kendi halkının kültür ve değerleriyle bile barışamamış bir aydının, İslam Birliği vurgusu havada ve geçersizdir.  Tarihi değerlerinden sıyrılıp  eline bir boşluk alarak, yani elinde hava ile, kimse medeniyet yolculuğuna çıkmaz. Yerellikleri gericilik şeklinde değerlendirmenin yanında Sezai Karakoç’u, Yunus’u  yok saymak, Akşemsettin’i, Abdulkadir Geylani’yi (vb) görmemek milletçe delirmenin, cinnet geçirmenin başka bir adıdır. Mitolojilere  ve paramiliter düşüncenin ürettiği yabancı döllemelere açık hale gelmek anlamındadır.





 ADEM KALAN