28 Ekim 2023 Cumartesi

KURULUŞ, Kasım- Aralık 2023, Sayı: 60






  

                                                       Kuruluş Dergisi

7 Ekim 2023 Cumartesi

Olağan Şiir, Temmuz- Ağustos 2023

 



Ben yazmasam kimse yazmayacak. Dil ve Edebiyat Derneği, şiir ortamını ucuzlamış bir Unkapanı Plakçılar Çarşısı'na çevirdi. Küçük İbo'lar, Küçük Sezer'ler... Firma: Erdem Müzik. Çocuklara, yeteneksizlere yapılan dosyalara bir bakın. Şiir ortamı ne hale geldi. Bunlar gülünç şeyler. 

Bu sayı Mert Mevlüt Gökçe şiiri için dosya düzenlenmiş. Gökçe'yi şiirde ciddi bulmuyorum. Homo Ludens'in yaptıkları şeyler gibi. Hem Tevfik Fikret'i bir başlangıç kabul etmek hem de Homo Ludens'in şiirini yazmaya çalışmak çatışan şeyler.

 Söylediklerinin kıymeti yok, Gökçe'nin. Her şeyden önce doğuştan şair değil. Gökçe'nin yazdıklarını ilk etap için bile şiir sayamayız. 

Ve şahsen bir yerlere doğru şu tavsiye ile seslenmek isterim: Şair adayı gençleri itin, yok sayın, tepeleyin, ezin. Anasından doğduğuna pişman edin ki gelen sağlam gelsin. Çürükler, gelemesin. Şiirde dinamizm böyle sağlanır. 

Aykut Nasip Kelebek'in yazdıklarına ekleme yapmak istiyorum. 

-Yahya Kemal'in, şiirin kökleri olarak 'Charles Baudelaire, Stephane Mallarme ve Paul Valery' gibi şairleri işaret etmesi, modern şiir anlamında kökün dallarını göstermektir. Bu hususta bugün, Yahya Kemal'in görüşleri aşılmıştır. 

Nasip Kelebek'in değerlendirme yazısında en az yeri Turgut Uyar kaplamış. Turgut Uyar'ı, Fransız kaynaklı şiir estetiğiyle ele almak ve okumak sağlıklı bir şey değil. Bu türden kaynaklarla ters yoldadır Uyar şiiri. Doğaldır. Şiddetlidir. Yer sarsıntısı gibi. Bu bakımdan Ezra Pound'dan daha üst bir yerdedir. Ece Ayhan, Uyar'ın bu kuvvetine hayranlık duyar.  Erkeklik ve kişilik neşesi gümbür gümbürdür, şairin şiirinin. Yabancı bir dile çevrilmesi en zor şiirdir, Uyar şiiri. Büyük şiir yani. Ontik olanın hemen kenarında biten bir poetik görüşle konuşmak daha uygun, onun şiirini. 


Yeprem Türk


26 Eylül 2023 Salı

Hakan Arslanbenzer'in Garazı Neydi?

 

Hiçbir poetik metin, kasıtla ve garazla yazılmayı hak etmez. Poetik olanın ruhuna ters bir şey, bu. Eğer böyleyse, eleştirinin ve poetikanın dışına düşmüş olur o metin. Üstelik eskilerin ideolojik-poetik metinleri bile bugün, taraflılık imajıyla nisyana terk edilmişken, kasten yapılmış şiir eleştirilerinin geleceğini düşünemiyorum bile.

 Garaz Poetikası. Bu kavram, aklıma Hakan Arslanbenzer'in trajedi karşıtlığı ile ilgili metinlerini okurken düşürmüştüm. Hakan Arslanbenzer, doksanlardan itibaren, ‘Türk şiiri trajik olana kapalıdır’ anlamında bir tavır sergilemişti. Ve hususta epey de mesai harcadı. Bunu da daha çok İkinci Yeni şairleri üzerinden dile getirmeye uğraştı. Bu tavrın üstelik nesnel bir karşılığı yani gerçekliği de yokken. Mesele aslında bir şiir sorunu, poetik bir problem değildi.  Arslanbenzer, bunu Ece Ayhan'la yaşadığı bir olayın acısını çıkarmak için yapıyordu. Hakan Arslanbenzer’in Ece Ayhan'la konuşurken, Arslanbenzer’in İslamcı olması hasebiyle telefonun  Ece Ayhan tarafından Arslanbenzer’in yüzüne kapatılmış olmasıydı, hakikat. Yani trajik veya poetik olanla bir ilgisi bulunmuyor, o metinlerin. Onlar tamamen birer intikam eleştirisidir. Ki epik olan, modern dünyada daima trajediyle iç içedir. Epik kahraman, ruhun ilkesini işletir. Ve modern dünyada ruh, daima engellenir. Modern sanat, ruhun kendi safiyetini, ahlâkını ve ilkesini yürürlükte tutmaktan alıkoymak ister. Bugün epik iki defa trajiktir. Birincisi: Ruh olarak engellenmek ister. İkincisi: Kurmacanın her geçen büyüyen dünyası karşısında mücadele eden epiğin daha fazla  yük sırtlanmak zorunda kalması. Trajedi ve epik, ikisi de öyle aynı tohumdan ki. Nereden bakarsanız bakın, epik aslında bir trajedi neşesidir


Kuruluş, 59'dan


Yeprem Türk