2 Nisan 2020 Perşembe

OYSA



Terakkide o kadar yükseğe çıktık ki
Artık dışarı çıkamıyoruz



Hayat geniş
Ne yaşasan olur mu dendi?
Sodom ve Gomora’da-
Ömür: haram bostanlarla
Büyümüş bir dana da
Tarihten aşağıya mı indi?

Kalp, bir cellat aydınlık yerlerini kesip aldı
Dünyayı ahıra çevirdi
Tekno- Pagan’ın çukur elemanları
Din de bilim de özledi dağları, yaylaları
Varoluş yandı                                                   

Ey kâinat şu senin
New York’unWuhan’ın
Birisi mit çağının diğeri bit
Derisini kaldırır insanın
Önce Allah’ı sonra insanı…
Hayat başlarken verilen malzemeleri
Yaptılar ziyan olmuş fabrika atıkları

Dün Tanrı’yı öldürenler*
Bugün de ihtiyarlarını öldürdüler*
Allah’ın suyunu içiyor diye Allah’ın develerini*...
Deprem bu kez yukarıdan hissedildi
Güneşin aşağıdan iğrenmesi

Avrupa’nın Amerika’nın şu zihni tufanı:
İnsan sonrası* bir bakıma ahsen-i takvim sonrası
Allah’ın halifeliği başka bir varlığa devredebilme olasılığı
Değişir mi sizce Allah’ın âdem baskısı
İnsanların elçiye değil de robota ümmet olması

Oysa bilim bizi
Hep kutsallıklarla sevdi

Mit ve Mikrop eliyle ilim açmak
İnsanlığın birikimi hamurdan çamur açmak
Dilim varmıyor 
Her uygarlık zekânın bir başka rengi, demeye
Batı bilimde
Tencerenin kapağı oldu sadece

Bakılmıyor artık Batı’ya, bu ne kötü koku
Fıtrat oysa, insanda peygamber yaylası
Yıldır yıldır iner ayetler
Çamı
Çınarı, asması


Mit ( Europa)
Bit ( Corona)
İnsan sonrası : post- human ideolojisi

Yeprem Türk


23 Mart 2020 Pazartesi

Önce Mit ( Europa) sonra bit (Corona Virüsü) Çağı mı?



             Corona, ahlâksız üretim tarzı bitidir.

Çalıkuşu romanındaki  Milli Eğitim Müdürü gibi iç geçirelim önce: ‘Ah, Evropa!’.

Modern çağ, bir mitolojinin etrafında tahayyül edildi. Europa, bir çağın etki elçisi oldu. Tarih ve insanlığın her türlü birikimi, bu tesir etrafında toplandı, yeni bir yordamla harmanlandı.  İnsan, teknoloji adına neyi düşündüyse gerçekleştirdi. Çağın kuruluşundan itibaren tahayyülde de,  hayata geçen şeylerde de Europa etkisi vardı. Europa, sonunda çağın diliyle kendisini ifade ettirdi: Post- Truth yani gerçek ötesi. Aslında bunda şaşılacak da bir şey yoktu. Zaten Europa’nın kendisi bir Post- Truth’tı.

Avrupa’nın yeteneği sanayi ve teknolojide idi. Dijital çağ, Avrupa’nın dilinden ve fıtratından uzak olsa gerek ki Doğu’ya, Asya’ya, Çin’e kaydı.
Asya zihni, Avrupa’ya göre daha karmaşık ve derin hareket eden bir zihin. Eski Çin’in göksel bir aklı var. Bu, dijitalizme istediği kabiliyeti verdi. Ama bugünkü Çin, Avrupa’dan kapitalizmi ve onun mantığını, hırsını da devraldı. İnsanlığa hizmet edecek büyük gücü, büyülü bir cellada dönüştürdü. Düşünün dijital bir çağa giriyoruz ve bu çağın başlangıcını gelecek kuşaklar bir mikropla( Korona Virüsü) başlatacaklar. Dijitalizm ve biyolojik silah olarak kullanılan mikroplar hayatı birlikte dönüştürecek. Batı’nın karanlığı dünyaya daha koyu bir şekilde Çin’den yayılmaya devam edecek.

Öncesi mit (Europa) sonrası bit (Corona Virüsü) çağı mı olacak ?

Ben, dijitalizmde ve onun sonra gelenine artık ne denirse, erence bir dil ve kabiliyet görüyorum. Bu dili, Müslümanların bulacağına ve bu zihnin, mit ve bit çağından kalan kirli kalıntıları ve tortuları ortadan kaldıracağına inanıyorum.

Y. Türk


18 Mart 2020 Çarşamba

KORONA VİRÜSÜ YA DA BİZ


Korona virüsü nedir? Hem zahiri olarak hem de manevi olarak bizden başka biri değildir. Aslında o bizim aynamızdır. İnançsızlığıyla, hukuksuzluğuyla, tabiata ve uhrevî değerlere saygısızlığıyla, oburluğuyla, zalimliğiyle, kötülüğüyle, biyolojik kiriyle, aşırılığıyla, izzetten çekilen nefsiyle, gamsızlığıyla, selâmsızlığıyla, barışsızlığıyla, haramiliğiyle; ne başka bir dünyalıdır ne de başka bir şeydir. Yerkürenin tam ortasında, zamanın içinde, insanın ta kendisidir. Yeni çağın bataklığında türemiş hayatımızın yeni bir temsilcisidir.

Ondan neden bu derece çok ürktük. Korktuk çünkü onda kendimizi gördük.

Mahşerde insanlara eşya, doğa ve organlar şahitlik edecek. Şimdi ise korona virüsü; halı hazırda, bizdeki bizi bize şahitlik ettirdi.

Anlamalıyız: Hem batında hem zahirde insan, Âdem’in salkımından koparsa nasıl da bir virüs haline geliyor. Titizlik ister korunmada insanın uçkusu*,  bedeninin gıdası ve sahası.

*Uçku: Ruh




Yeprem Türk

SEFERBER, 19. Sayı



Seferber Dergisi’nde dünya klasiği diyeceğimiz kişilikler; ortamlarıyla, yaşadıklarıyla, menkıbeleriyle günümüze konuşmaya devam ediyor. Bu çerçevede yeni yeni fikirler ortaya çıkıyor. Günümüze ışık tutuyor.

Seferber, bazı sayılarıyla, piyasaya çıkar çıkmaz tükenen bir dergi: Örneğin ismet Özel sayısı. Itrî konulu nüshayı da arayan arkadaşlarım bulamıyorlar. Bu ay kapakta İskilipli Atıf Hoca var. İnsanın örtünme ve giyinme hakkının savunucusu. Yazdığı Risale nedeniyle şehit edilen âlimimiz. Gözbebeğimiz.

Yakın geçmişin büyük hatası, ideolojileri kanunlara ve yasalara çevirmesiydi. Hukukun ideolojilere göre tasarlanmasıydı. İnsan fıtratının görmezden gelinmesiydi. Ve bu yasaların, farklı fikir sahibi olanlara hoyrat davranmasıydı.

Bu dosya sayesinde gelen bir ilhamla bir şiirimin içinden geçen bölümü buraya aktaralım ve yazıyı bitirelim. O’nu rahmet ile analım.

Sarı Saltuk
Medeniyetin çakır rengi
İskilipli Atıf Hoca
Bir şehadet bir Malazgirt ışığı
Bedir nuru
Hadis şehidi
Bağlanım yıldızı
Geriye geç kalanların
Zürriyetine eğri dikiş atması

Y. Türk


6 Mart 2020 Cuma

Oryantalizmden arz-ı mevu'd’a



 Ah! Oryantalizm. Bugünkü yaşadığımız acı olayların, kaosun ilk müsebbibi. Sömürgeciliğin, aşağılanmaların, dökülen kanların, yerinden edilen insanların yaşadığı trajedilerin fikrî alt yapısı.

Oryantalizmle Müslümanlar; metafiziğinden, ilahî ışığından koptu. Onun yerini kozmoloji düzeni aldı. İnsanımız böylece hayat, sağlık üreten ve yaşama can katan ana kaynağını yitirdi.

Kozmoloji inşasının ardından, müminleri ideoloji bombardımanına tuttular. Onları belde belde bu ideolojiler ile ayırdılar, paylaştılar. Birbirleriyle karşı karşıya gelmeleri için ne gerekiyorsa yaptılar.

Ve ardından onları dünyaya barbarlar olarak tanıttılar.  Kurdukları kan dökücü örgütlerle inancımızı terörize etmeye çalıştılar.

Oryantalimle imanımızı, kültürümüzü, felsefemizi, sanatımızı değersizleştirmeye tabi tuttular.

Son geldikleri nokta da mead bilgimizi, hissimizi öldürmeyi denemek oldu.
Şehadet kavramını milletimiz nezdinde yok etme propagandası, bu aşamalardan biridir, nihayetinde.

Biz, hayatın anlamını, ölümden alarak çözen bir milletiz. Mead ve mebde arasında gidiş gelişlerle insanlığımıza, eşyaya mânâlar veriyoruz. Şehadetin hayatımız üzerindeki yerini infilak ettirdikleri takdirde önce bu hayat ve düşünüş tarzının ardından da ölümün anlamını kaybedeceğini biliyoruz. İnsanın biçilmiş ekinler gibi köksüz kalacağını da. İnsanın neyi, niçin, nasıl yaptığı bilgisini kaybedeceğini de. Sonsuzluk yiterse, ahret inancı kaybolursa düzensizliğin baş göstereceğini, insanların adalete ve ilahî makama, hatta birbirlerine olan güvenin biteceğini, nedensiz yere birbirlerini öldüreceklerini, düşünme yetilerini yitireceklerini, vatanlarını ellerinden çıkaracaklarını İslâm bilginleri söylemiştir. 

Diğer yandan da şehadet kavramına saldırı yapılırken onun yerine arz-ı mevud servis ediliyor. Son aşama şimdilik şu:  Oryantalizmden İsrail'in arz-ı mevu'd’una.

Yeprem Türk

1 Mart 2020 Pazar

&



Bir kriz üstünde gidiyoruz. Ama nihayetinde belli toplumsal ve ekonomik görüşlerinde işleyemez duruma doğru gittiğini görüyoruz. En büyük değişiklik kapitalizmde olacak. Kapitalizm, dünyayı her açıdan doldurdu, alanında sıkıştı. Artık işler değişecek. 

Formalizm geriye çekilecek. Bundan üç dört yüzyıl önce dünyanın üstü başı dağınıktı. Ama mutlu bir küreyi temsil ediyordu, yerküre. Şimdi şekle aşırı yüklenmiş, neredeyse onu kusursuz hala getirmiş bir sistemle karşı karşıyız. Kusursuzluğun ötesi yoktur, insan için. Para tamam, şekil tamam ya duygu. İşte orası bir türlü kapanmayan yara. Şekil, gürültüyü ve hızı getirdi. Şekil her gün şekilden şekle girdi. Moda diyebileceğimiz bir dünya tarihi yaşadık. Ve bu tarih, durmaya başladı. Üretim ve tüketim kendisini, zirveden düşüşe saldı. Sarsıntı bundan. Aşır para çağı olarak kalmamızdan. Paranın dağılmamasından, belli yerlerde büyük tepeler halinde birikirken diğer bir yerde şıngırtısının dahi duyulmamasından. Çalab'ın böylesi bir dünyayı sevdiğini düşünmüyorum. İnsan kalan hiç kimsenin de. Sarsıntı olacak. Her kıtlıkta ve kargaşada bir Yusuf çıkacak. Siyasi bakışlar değişecek. Kadim bir renk doğacak. Bölüşümcülük ve derinlik hayatımıza sinecek. Ve kendi insanını da yanında getirecek.

Yeprem Türk


&


Modernlik de muhafazakârlık da bitmiş durumda. Kemalizm’i saymıyorum bile. Bu üçünün de Türkiye’ye verebileceği bir şey kalmamıştır.  Üçü de artık korumacıdır. 
Üçünün de korumak istediği başarısız bir geçmişi vardır. Geleceklerini, içe kapanmalarda ve biteviye kendilerini savunmada görüyorlar.

Kemalizm yüzünden ülkeyi savunamaz hale geldik. İslamî düşünceye Türkiye’de rahat ettiremez olduk. Bin yıllık siyasî, felsefî, fıkhî geçmişin cumhuriyet düşüncesinin içine girişini tamca sağlayamadık. 

Bin yıllık önemli  yolculuğu durdurduk. 11. ve 13. Yüzyılda oluşmuş, filiz ve boy vermiş,  büyük imamları ve düşünce adamlarıyla ortaya çıkmış, dünyaya kolaylıkla da yayılmış birikimimizin cumhuriyet içindeki durumunu hâlâ tespit edemedik.

Ne saf reddiye ne tam korumacılık. Siyasette 1071 ruhu, düşüncede temel olarak 11. ve 13. yüzyıl birikimi, yeni çağa kabuklarını atmış bir tohum olarak  girmedikçe yeni ruh da oluşmayacaktır, kurulmayacaktır.

Yeprem Türk