
Avrupai halkların kaderleri artık toplum içinde nefes alarak değil, kulislerde, loncalarda konuşuluyor. İslamcılık aynı namla hiçbir yerde yaşanmadan Mısırda yazıldı, liderini bir kütüphanede değil Türkiye’de -halkın içinde yaşayan Recep Tayip Erdoğan ile -buldu. Ve bu buluşmanın şu an için net bir devamı gelmedi. İslamcılığın uyanmasıyla İslam aleminin içine monte edilmiş parçacıklar devreye sokulunca İslamcılığın işine ara verdi. Sünni dünya kaderde birleşmeye doğru yol alırken bu Batıcı parçacıklar, birer engelleme hendeklerine dönüştürüldü. Aslında İslamcılığın bu engellere tıkanıp kalması onun bu işlerde biraz öngörüsüz, dahası da mesela Batı’daki herhangi bir teori şeklinde hareket etmesindendir. Batı’nın teori, düşünce üretimi karşısında duyulan aşağılanma tepkisiyle yapılmış eleştiri ve düşünce üretme yanıyla var olmuş olmasındandır. Tepkisel kalmasındandır. Ümmetçiliği enteletüel düzeyde inşa etme takıntısındandır. Bir Yunus’a sahip olmamasındandır. Bu usül de biliyoruz ki, paramiliter denilen bir bünyeye götürüyor bizi. Ve sonuçta ümmetçilik derken Batı nazarında gerici ve eski sayılmaktan korkanların Ümmetçilik kavramı yerine İslamcılığı tercih etmesi gibi bir hal var karşımızda. Fakat İslamcılığı dışlamak gibi bir lüksümüz de yok. İslamcılık için ümmetçiliğin yanında bulunan yaralanmış, yorulmuş, aldatılmış bir kardeştir, diyoruz. Ve onun deneyiminden faydalanmamız gerekiyor.
Yeprem Türk