7 Ocak 2015 Çarşamba
6 Ocak 2015 Salı
Fitne Çerçisi
‘Bugün devlet güçlenmiştir, bundan halkım adına endişe duyuyorum’* der bir şair. Gerçekten güçlendi devlet, ne ederiz ola. Yıksak mı yerle bir etsek mi acep devletimizi? Hem Batı dünyasının hem de bu şairin kalbi soğur. Ben ömrümde bundan daha şizofrenik bir laf duymadım. Bölücülükte bir zirveyi temsil eder. Aslında bu cümleyi sahibinin boynuna dolayıp maşeri vicdana göndermek lazım. Bu toprakların ruhuna aykırılıkta ancak bu kadar olunur yani. Eminim bu devletin halkı da onun adına endişe duyuyordur. Halk da biliyor ki güçlü diyerek endişe duyduğun devlet, ne Alman’ın ne İsrail’indir. Halkın kendisine aittir. Halk ile devlet karşıttır gibi şeyler, tam bir paramiliter mantıktır. Amerika aklı. Düşünelim; Peygamber devleti karşısında peygamber halkı. Ne kadar uygunsuz bir misyon. Biz bir kere Mehmetli milleti ve Mehmetli halkıyız. Devletimiz de Mehmetlilerin devletidir. Kültürümüz Mehmetli kültürü, medeniyetimiz Mehmetli medeniyetidir. Bunlar arasında belli mesafelerde farklılıklar olur ama karşı karşıya gelecek denli kılıç kaldırmalar yoktur. Biz bu bütünlükten hal olayı nedeniyle koptuk. Bu bütünlüğün ne demek olduğunu şu an anlayamıyoruz. Bugün tekrar bu vahdetin arefesindeyiz. Devlet, kültür, medeniyet gibi kavramlar yeniden halk tarafından tek kalem ihya ediliyor. Halkı kışkırtan bu tür şairlere rağmen, halk devletine sahip çıkıyor. Çünkü halk, devlet yıkılınca kabağın kendi ve din-i mübinin başına patlayacağını biliyor. Günümüzün şairi hedonist bir muhaliflik ve popülistlik kıskacındadır. Allah hidayet versin ne diyeyim. Amerikan muhalifi de değil üstelik. Kendi kavram ve geleneklerinin muhalifi. Devletçiliği ve gelenekçiliği halk, kendi el yordamıyla tesis etmeye çalışıyor. Son yüzyıllık tarihte entelektüeller fitne tohumu ekerken ilk kez halk, devletçilik; devlet de halkçılık yapmıştır. Bizim devlet ve halk ilişkisi aslında gelenekte bu tavır üzere durur. Devlet, halkın kendi eliyle inşa ettiği gemisidir. Sağlam halka sağlam gemi. Biz Kuruluş dergisi olarak bir buçuk yıl önce Devletçi Kuşak adlı metni yazdığımızda bu gemi sağlamlaştırılıyordu. Günaydın olsun.
*Hakan Arslanbenzer.
Adem Kalan
4 Ocak 2015 Pazar
Ömer Yalçınova
AYRILIĞIN 1. YILÖNÜMÜ
Bu yıl uyumalısın çam çiçeğim hüthütüm çemenim
Seninle boş yere dişlerimiz kırık
vazo gibi
Çizdiğim çemberin dışında
Her vakit çamurdan budaktan varestesin
Bu yıl kendine güzel bir çanta beğenmelisin
Çam kokulu dudaklarına ruj
Benim olan serçe parmağına altın bir
yüzük
Ve benim olmayan endişelerle yeni dünyanda
Gözlerini açar yummazsın güzelim
...
(Türk Şiiri
2006 Yıllığı, Büyük Harf Yayınları)
Şiirin sonrası işaret ettiğim yıllıktan okunabilir. Ömer Yalçınova’nın ilk şiirlerinden sayılır,
Ayrılığın 1. Yıldönümü. Dil bakımından
temiz ve cins bir şiir. Zaten Maraşlıların sanat geninde bu var. Hem sadelik
hem özgünlük. Bireysellikle özgünlük göz aldatabilir belki. Mesela bu şiirin habis olduğu düşünülebilir ama
değil. Bir akım içinde yer almaması da şiirin, buna neden olmaz. Şiir bana bizden
Ergin Günçe’yi hatırlattı. Yabancılardansa İsveç Şair Edith Södergan
kırgınlığını ve inceliğini. Temeli
sağlam şiirin. Her vakit çamurdan budaktan varestesin, dizesi yerine örneğin Kurtuluş savaşının
kaşındaki çiçek, mısraını pekala koyabilirsiniz. Yani şiirin yapısının, tema
zenginliğine elverişliliği ve Türkçeyi koluna dolaması, istediği gibi
kullanması bakımından imkanı çok geniş. Açık hareket ediyor. Gerçi
şiirlerini kitaplaştırdığında Ömer Yaçınova, şairin şiirleri üzerine daha net
konuşacağız. Şairin geciktirmeden şiirlerini kitaplaştırmasını umarız.
Salih Can
2 Ocak 2015 Cuma
GİT ALLAH AŞKINA
Ben,
adama üstat diyorum. O bana komünistim, diyor.
Devrimciyim dese de gerçi bir şey değişmez. Devrimcilik olmuyor çünkü
bizde, ihya vardır. İşe sıkı sarılmak da denebilir belki bunun adına. Ben
tertemiz sepetimi adama uzatıyorum, o, sepete olmadık pislikleri boşaltma
niyeti taşıyor. Osmanlı resmen dağılalı yüzyılı aşkın bir süre geçmiş,
anlıyoruz ki kafa karışıklıkları hala bitmemiş. II. Meşrutiyet aydınlarının çok
çatallı yol alışkanlıkları, bunalımları sürüyor.
Ne
olur bu halle? Aslında hiçbir şey olmaz. Ne maddi ne manevi çapta. Ruh yerde
sürünmeye devam eder. Toplumun ortak
karakteri darmaduman edilir. Bugün
toplumsal hafızayı taşıyan ortak ruh, komünizm ve kapitalizm tarafından
çekiştirilip duruyor. Bu insanımızın ruhuna bir hakarettir. Fikri ve edebi camianın ön saflarından
yükselen ben komünist bir Müslüman’ım haykırmaları da bizi etki altına
almamalı. 1990’larda biten soğuk savaş dönemi 2014 tarihi itibariyle tekrar
başladı. Dünya üzerinde Rusya ve Amerika ikilisi yanında Çin de özgül olarak
üçüncüyü temsil ediyor. Ama Rus ve Çin arasında bize yapacağı tesir bakımından
bir fark yoktur. Tekrar ABD’ci ya da
Rusyacı olmak zorunda değiliz. Kapitalist,
komünist ayrımının ağına düşme mecburiyetimiz de yok. Biz Mehmed’iz.
Adem Kalan
Şair Sayaç Değildir
Neo-epik şiir adına doksanlardan günümüze ortada bir çalışma temposu, metin dizisi var. Ama artık işler neo-epik şiir adına iyi gitmiyor. Zaman geçtikçe, yapılan hatalar, yanlış edebiyat tarihi okumaları gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Yerliliği elden kaçırıyor, bilindikçe tanındıkça, neo-epik. Şiirin tavrı tam yerlilikten sıyrılıyor yani. Bazen Sünni ama sol gerilla tavrına daha bir esir, neo-epik. Bu onun Sünniliğini zedeler. Neo' takısı, başlı başına bir garabet. Hakiki Türk şiiri içinde ise neo- eki neo-epik şiir için bir kamikazedir. Türkçe bir ek değildir yani. Doğu’da ilmi, sanatı, şiiri donduracak kadar sinsi bir ektir, neo. Neoconlar gibi. Gerçekliğe, somutluğa öncelik verilmesi neo-epiği kurtarmaya yetmez. Gerçekçi ve somutçu olmak başarılamamıştır, çünkü. Gerçekler şiirde gerçeğin yanında yorum ister, şahsiyet, özgüllük ister. Neo-epik şiir bu tutumuyla dünyada olup bitenleri yorumsuz kaydeden, arka arkaya sayan şair sayaçlar doğurdu. Manası ve usulü falan yok bu minvalde neo-epiğin. Sünni şiiri yozlaştırdı. Ki kökeninde ve yorumlarında bu sakatlıklar vardı zaten neo-epiğin. Yanlış bilgi kullanımları ve okumaları bulunuyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kullandığı bir cümle hem yanlış aktarılmış hem onun üstüne neo-epikçi bir teori inşa edilmiştir. Bu bile onu gümletmeye yetiyor.
Salih Can
30 Aralık 2014 Salı
Olmanın Yeni Çatısı : Mehmetli Göğü
Ah, güzel adamım
benim. Seni anlamayan yürek dalında kurusun. Asi poyrazlarda çıplansın da
varoluş örtüsünü üstüne çekemesin. …’den bahsediyorum. Cahit
Zarifoğlu’nun başka bir prototipinden. Ha söyleyeyim, Cahit Zarifoğlu Akif’ten
bir adım geride olmak kaydıyla ondan aşağı bir şair değil. Akif’in ateşi onda
sadece başka bir perdede sahne aldı. Yandı. Akif’in realist unsurları
Zarifoğlu’nda içe taşındı. Ve kırk yedi yaşında bekaya yürüdü, Zarifoğlu.
Sağ camianın diğer önde gelenleri, yani rahatları, kabuğunda kavrulmadan
menzile erdiler. Bulundukları yerden bu böyle şu söyle ahkam kestiler.
Çilesi verilmeden erilen menzil ne menzil ki? Bu menzillere pek inancım
yok. Naylondur, taklittir onlar o kadar. Ama sen başkasın.
Yanlışının bile bir ateşte piştiği bir gerçek. Doğruyu işaret
ettiği ise başka bir hakikat. Doğrularına gelince, onlara boynum kıldan
ince. Yani yanlışın da doğrun da bir işe yarıyor, haydan gelip huya
gitmiyor hani.
Sağcılığa ısınamadığını biliyorum. Medeniyete ve kültüre de hakeza. Muhafazakarlık tiksindiriyor seni. Bence sen bu topraklarda ebedi bir muhalifsin. Ebedi muhalifliğin Rusya patentlisi değil demek istediğim. Türklükte muhafazakarsın mesela. Türklerin bazı özelliklerini yitirmesine içerlemen bunu gösterir. Tamamen muhafazakarlık dışı değilsin. Ben komünistim ya da solcuyum ama solcularla işim olmaz demeni de anlıyorum. Günde defalarca solcu kerelerce komünist olan, bunun yanında aynı gün içinde bu oluşları onca tövbe ile yıkayan bendim çünkü. Sağın artık, bu haliyle bir ilerisi yok. Sağcılığı 'hamdım piştim yandım’dan ettiler, bundan yok. Sağcıysan, dalında yetmeden başka sepetlere düşmeye mecbur gibisin artık. Peki solculuğun var mı ilerisi, onun da yok. Bir dolap beygiri olursak var bir şeyler. Onlar da dönmek, gelmek, gitmek. Sonra gene dönmek vs.
Gel, Mehmet ol, diyeceğim sana. Burada hakikatin
sepetinden başka kaba yol yok. Ya da git bir yere kaymakam ol. Dicle’nin
kıyısındaki kuzudan da sorumlusun ama. Ebedi bir muhaliflik mi
yoksa bir şeyi muhafaza etmek mi? Hangisi zor. Gör.
Gel, Mehmet ol, diyeceğim sana. Burada hakikatin
sepetinden başka kaba yol yok. Ya da git bir yere kaymakam ol. Dicle’nin
kıyısındaki kuzudan da sorumlusun ama. Ebedi bir muhaliflik mi
yoksa bir şeyi muhafaza etmek mi? Hangisi zor. Gör.
Yeprem Türk
29 Aralık 2014 Pazartesi
MUHALİF İNŞA

(Tam metin Kuruluş’tadır.)
Adem Kalan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)